
Türk edebiyatının 20. yüzyıldaki İzmir’de doğmuş, İzmir ruhunu taşıyan sessiz yıldızlarından biri olan Halim Yağcıoğlu (d. 1919/1917, İzmir – ö. 1 Aralık 2008, Ankara), sadece şairliğiyle değil, öğretmen kimliği, derlemeciliği ve edebiyat dergiciliği ile de anılır. Hayatının her evresinde öğretmeyi, sevmeyi ve anadolu insanını anlatmayı seçen bu çok yönlü sanatçı, edebiyat dünyasını sessiz ama derin izlerle zenginleştirmiştir. Yağcıoğlu'nun doğum tarihi üzerine kaynaklarda farklılıklar olsa da, İzmir'den yola çıkan bu yürek, öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladıktan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. Ardından Anadolu'nun dört bir yanında öğretmenlik yaparak hem öğrencilerinin hem de yerel halkın gönlünde yer etti.
Yağcıoğlu’nu iyi ki dizinin sonuna doğru hatırladım.
İzmir'de doğdu. 1938'de İstanbul Erkek Lisesi'ni bitiren Yağcıoğlu, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden 1944'te mezun oldu. Zonguldak Ticaret Lisesi, Eskişehir Ticaret Lisesi, Şanlıurfa Lisesi, Sivas Ortaokulu, Gaziantep İlköğretmen Okulu, Sivas 4 Eylül Lisesi ve Bolu Lisesi'nde Türkçe, edebiyat ve İngilizce öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. Ardından Ankara'da Kütüphaneler Genel Müdürlüğü'nde çalıştı ve 1968'de emekli oldu. Emekli olduktan sonra 1968-98 yılları arasında, otuz yıl boyunca, Muzaffer Uğraşkan'ın çıkardığı Kemalist Ülkü dergisinde otuz yıl Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. İlk şiiri 22 yaşındayken, 1941'de Çınaraltı ve Ülkü dergilerinde yayımlandı. 1934 yılından itibaren Kaynak, Dost, Çağrı, Türk Dili ve Varlık dergilerinde şiirleri yayımlanan Yağcıoğlu, şairliğinin yanında oyun yazarlığı, antoloji derlemeciliği ve kültür araştırmaları da yaptı. 1 Kasım 2008'de Ankara Küçükesat'taki evinde hayatını kaybetti. Halim Yağcıoğlu, öğretmenliği süresince yazdığı şiirlerinde halk şiiri geleneğine bağlı, daha çok hece ölçüsünde şiirler yazarken zamanla yeni akımlara yöneldi. 1945'ten sonra kendini yenileyerek toplumcu şiir anlayışına yöneldi (Kurdakul 1973: 404.) Başlangıçta halk şiiri geleneğine sıkı sıkıya bağlı kalan Yağcıoğlu, zamanla Garip akımının etkisiyle serbest şiire yöneldi. 1950'lerden itibaren toplumcu şiir anlayışını benimsedi. Şiirlerinde, dostluk, sevgi, aşk, Anadolu, Anadolu halkı, kültürü ve tabiat konularını işledi. 1950 li yıllarda Garipçilerin etkisi altına girerek vatan, bayrak, ulus sevgisi aşk, Atatürk ve genel konularda yazılmış serbest şiirlere yöneldi. Anadolu'nun yaşam tarzı, onun şiirlerine damgasını vurdu. Şiirlerinde bireysel duyarlıklarla toplumsal sorumluluğu ustaca harmanlayan Yağcıoğlu, özellikle Atatürk sevgisini derinlemesine işledi. "Mustafa Kemaller Tükenmez" ve "Atatürk'ten Son Mektup" adlı eserleri ise nesiller boyu unutulmayan, yankılanan bir bilinç çağrısı oldu.
ŞİİRDE HAYATIN NABZINI TUTMAK
Bazı örneklerle Halim Yağcıoğlu’nun şiir çizgisini inceleyelim:
Aşk Şiiri
Dün gece evinizin etrafında dolaştım
Saçların gene omuzlarına dökülmüş
Yüzün aydınlık beyaz
Hiç değişmemişsin şaştım...
Yağcıoğlu'nun bireysel duyguları yalın bir dille aktardığı bu şiirin küçük bölümü, onun insan kalbinin derinliklerine dokunan üzgün sözcüklerle kurduğu bağın örneklerinden biridir.
Bir Gül
Odamın penceresi
bir bahçeye bakar
bahçe çırılçıplak
kurumuş ağaçlar...
Basit ama etkileyici betimlemelerle yalnızlık duygusunu somutlaştıran bu satırlar, Yağcıoğlu'nun güzelliği gözlemleme konusundaki becerisini ortaya koyar.
Mustafa Kemaller Tükenmez
Tükenir elbet
Gökte yıldız, denizde kum tükenir
Bu vatan, bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez...
Yine Halim Yağcıoğlu'nun kaleminden çıkan bu satırlar, Atatürk sevgisinin sonsuz olduğuna dair halkın gönlüne kazınmış bir bildirisi gibidir.
Atatürk'ten Son Mektup
Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz...
Yağcıoğlu’nun bu samimi şiiri de, nostaljiye saplanmadan, ilerlemeye ve çağı yakalamaya çağıran keskin bir bilinç uyarısı niteliğindedir.
Yapıtları: Samanyolu (1941), Anzelha (1955), Kasım Rüzgarı (1955), Destan Türk (1973), Altın Günlerin Eşiğinde (1976), Burası Sınır Şehri Gaziantep, Öğretmen Şiirleri Antolojisi (1965) Türk Kadın Şairler Antolojisi (1966), Takla Göz Takla Kulak (1962), Atatürk'ten Son Mektup (1985) Sonsuzluğa Akan Bir Nehir.
Halim Yağcıoğlu, Anadolu'nun sözlü ve yazılı geleneğinden beslenen, bireysel duygularını toplumsal ideallerle harmanlayarak şiire döken bir edebiyat çınarı olarak hafızalarda yaşıyor. Onun eserleri, bugün de geleceği aydınlatan bir ışık, kök saldığı Anadolu toprağının sesidir.
Ruhu şad olsun İzmirli Şair Halim Yağcıoğlu’nu doğduğu şehirden, unutulmaz şiirleriyle anarak, sevgi ve saygıyla selamlayalım:
AŞK ŞİİRİ
Dün gece evinizin etrafında dolaştım
Saçların gene omuzlarına dökülmüş
Yüzün aydınlık beyaz
Hiç değişmemişsin şaştım
Sonra Kapuz'u dinledim
Balkayada parçalanan dalgaları
Sırtımı bir kiraza dayadım
Düşüncenle serinledim
Görsen yüzümü bile tanımazsın
O kadar uzaklarda kaldı ki
O kadar çöktü ki kalbim kederinle
Hatırlamazsın
Ne kadar isterdim
Sofranda yerim olsun
Tabağıma yemek koyasın
Bardağıma su
Halim diyesin canım benim canım
Ah kader kader kader
kader kör olsun
BİR GÜL
Odamın penceresi
bir bahçeye bakar
bahçe çırılçıplak
kurumuş ağaçlar
bir kız bilirim
hep ayni günde
ayni saatte
aydınlık iplere
çamaşır asar
Odamın penceresi
bir bahçeye bakar
bahçe bütün bahçeler gibi ıssız
tarumar olmuş çiçekler perişan
sadece bir gül var
kızın gözlerinde
şimşek şimşek açan
YOL BOYUNCA
Koparabilir misin bana yıldızlardan
Avuçlayabilir misin karanlığı
Sen ki milyonlar içindesin
Neden kalbinin yalnızlığı
Bulabilir misin bana dost dost dost
Ki sevsin seni karşılık beklemeden
Buz üstünde yazılır mı çocuğum
Düşündün mü deniz dikiş tutmaz neden
Düşündün mü gecelerde ne var
Böyle insanı ürperten
Sanır mısın ruhsuz bu karanlıklar
Ölüm sükûnuyla yürüyen
Tutabilir misin geçen zamanı
Dönebilir misin on beşine
Şaşmadın mı hiç çocuğum
Baharın sessizce gelişine
Kim sürdü gözlerine maviyi
Ki denizleri hatırlatır
Hiç dönen var mı öteden
Sır.
SEVİM
Kız Sevim;
Kız Sevim, beni çıldırtacaksın!
Ben, uzak taşranın cahil delikanlısı,
Ben, güzelleri seven insan canlısı,
Yüzüme bakma öyle! … Yakacaksın! …
Ne var öyle, senden bana doğru akan! ..
Bahar kadar ılık, bahar kadar tâze…
Şu, yüreğimin gümbürtüsü,
Alnımdaki ter! ..
Hoyrat saçlarım taranmış,
Kılığımda bir çeki-düzen! ..
Sevim! ..
Sevim, yeter! ..
İster misin seninle kaçalım dağlara…
Benim kuvvetli kollarım vardır,
Ateşli nefesim.
Pek güzel değilse de,
İçtendir sesim! ..
Kaç defa türküler yaktım
Senin için bulutlara! ..
Kız Sevim!
Kız Sevim, beni çıldırtacaksın!
Ben, uzak taşranın cahil delikanlısı
Ben, güzelleri seven insan canlısı
Bakma gözlerime öyle;
Kıyacaksın!
(çocuklar için yazdığı şiir)
AĞAÇ DİYOR Kİ
Ben küçücük bir ağacım
Yurdumun bir bahçesinde,
Topraklar tüterken görün,
Dallarım çiçeklesin de.
Her şeyimle yararlıyım,
İnsanoğluna dünyada,
Çiçeğim, yaprağım, gölgem
İri dallı zerdalimle.
Kuşlar mutlu şarkısını
Hep dalımda söylerler,
Şen arılar vızır vızır,
Kokuma koşup gelirler.
Sakın, sakın dalımızı;
Çocuklar çekip kırmayın.
Çakınızla gövdemizde
Derin yaralar açmayın.
MUSTAFA KEMAL'LER TÜKENMEZ
Tükenir elbet
Gökte yıldız denizde kum tükenir
Bu vatan bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez
İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez.
Ben de etten kemiktendim elbet
Ben de bir gün göçecektim elbet
İki Mustafa Kemal'im var iyi bilin
Ben işte o ikincisi sonsuzlukta
Ruh gibi bir şey görünmez
İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda
Bilimin yapıcılığın aydınlığında
Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben
Evrensel yepyeni buluşlarda
Geriliği kovmuşum ben dönmez
İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
Başın mı dertte beni hatırla
Duy beni en sıkıldığın an
Baştan sona her şeyiyle bu vatan
Sakın ağlamasın kasımlarda
Fatih'ler Kanuni'ler ölmez
İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
ATATÜRK'TEN SON MEKTUP
Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç
ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek
dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız
gülen,
Mustafa Kemal'i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,
yeter,
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.