“Ege’de küçük bir sahil kasabasına yerleşip bir café açacağım..
Arkadaşlarım çok güzel yemekler yaptığımı söylüyor, elim çok lezzetliymiş..
Kurslar da buldum; tatlıydı, ekşiydi daha da geliştiririm kendimi, zaten elini sallasan gürmeye değiyor..
Michelin bile Türkiye’de önüne gelene yıldız veriyor..
Öyle para kazanmak için değil, keyifle geçinsem, ya da masrafını karşılasa yeter..
Hem zaten her gittiğim yerde farkediyorum; standartlar çok düşük, kalite eksik, tarz yok, kimlik yok, ambiyans yok, servis ise hak getire..
Benim düşündüğüm gibi bir mekana kesin ihtiyaç var.
Ayrıca bunlar yapıyorsa ben hayli hayli yaparım”..
İşte böyle başlıyor çoğu zaman macera, elinde avucunda olanla, olmadı anadan kalanla, o da olmadı baban sana bir yer tutar..
Sezon 2-2.5 ay, kira 12 ay, bunu biliyorsun ama nihayet hayallerini gerçekleştiriyorsun elbette riski var..
Sonra yer bakmalar, malum Eski Datça’da ne yapsan satar..
Kiralar İstanbul’dan hallice, bunu da biliyorsun, dükkan dediklerin 10-15 m2 en fazlası ve nadiri hadi de 20-25m2..
Mutfak koydun, bar koydun belki içeri bir iki masa dipdibe ya da üst üstte anca sığar, olsun sokak var, herkes yayılmış sana mi sorun çıkaracaklar..
Sonra tadilat süreci başlıyor, bir ayda biter dediğin 3-5 ay sürüyor, tabii bu süreçte sen marangoz oluyorsun, elektrikçiyi mumla arıyorsun, artık tesisatçıyla akrabasın, boya ve tiner kokusundan arada kafayı buluyorsun..
Evrak, kürek işlerine, git gellerini saymıyorum bile..iskan mi yokmuş.. sorun değil teftişe gelineceği gün bacayı onu bunu, geçici söküp yandaki bahçeye koyuyorsun..
Bunları nihayet hallettin..ilk sade ve şık bir dekor ile başlıyorsun..menu de öyle..zaten masraf planladığının en az iki katı olmuş mecbur da kalabiliyorsun.. ya da tam tersi müşteriye yok denmez..ne varsa dolduruyorsun..
Kendin pişiriyorsan ne ala ama yok ben servis yapıcam veya hosting de salınacağım diyorsan illaki bir şef buluyorsun, hepsi de nereler, nerelerde çalışmış.. Sonra gencecik yaşında her ne hikmetse Datça’da karar kılmış..garson ise çok tecrübeliymiş..
Ha bu arada sen zaten unutma, öyle çok para kazanmak için açmıyorsun, keyifle geçinelim, masrafı karşılasın yeter..
Menu ilk niyette farklıydı ama bakınca etrafa illa da makarna..yok acaba tatlıya mi ağırlık versem, bu arada pizza da çok satıyor, börekçi de iyi para yapıyor..
Zaten şef diye güvendiğin bir haftada kaçıyor, sezon başladı başlayacak garsonların biri geliyor biri gidiyor..
Olsun sen zaten çok para kazanmak için açmadın, ihtiyacın da yok, gerçi biraz stress başladı ama kuyrugu dik tut, cool takıl, sen müşteri beklerken kira geliyor tıkır tıkır..
Menün habire değişiyor, meze dolabı, yok olmadı kumpir dolabı, bu arada dekora eklemeler yapılıyor, hasır avize olmayanı dövüyorlar..
Onu bu renge boya, buraya lastik, beriye tahta, öteye kargı, başına saçak, ya da kabak..derken gitti canım kimlik, mekanın bir müddet sonra her telden çalıyor..
Sokaklar kalabalık ama ne hikmetse gelen geçen de hep dondurma yalıyor..
Aha işte asıl para dondurmada, gerçi sen para kazanmak için açmadın, ihtiyacın da yok ama bu arada gözleme de iyi gidiyor, hele bademli gazoz yok satıyor..
Sonra o tarz, Ege’nin hep ihtiyacı olan cafenin önünde buzdolabı kolleksiyonu başlıyor, onları da tabii ki zincirlemek gerekiyor..
Ya da aslında kokteyl mi yapsan, en azından meyva sularını karıştırır, alkolu koklatır ordan kazanırızlar da başlıyor..
Bir de masaları çoğaltalım..
Sokaklar Mekanlarındır! ..
Kaldırım mı yetmiyor, incitmeden iki metre falan uzatalım..
Meydanlar da Mekanlarındır!
Çok mu güneş hangi firma bedava veriyorsa şemsiyeleri saçalım, olmadı doku, kural hak getire kafamıza göre pergole yapalım, ya da adamını bulalım, parayı basalım, iznimizi alalım..
Kıyamam buzdolabı da bunaldı onun da üstüne bir tane koyalım..
Yok canım, kesin belli oldu, para dondurmada, hemide sorsan keçi sütü, yok onu artık diyemiyoruz ‘keçi sütlü’ keçi yanından geçmiş, sonunda gelinen nokta ..
Hayaller Paris menu de soufflé..
Gerçekler bizim Keçi Pakize..
Baktın hiç biri olmadı, ne bankada ne kafada hesaplar tutmadı, geliyor yine ayın biri..
Al mixeri, daya hoparlörleri, ver coşkuyu; ruhsatmış, izinsiz, desibelmiş,sınırmış, saygıymış hak getire, yahu sonuçta burası huzur evi mi?
Soran olursa zaten sezon 2 maksimum 2.5 ay, esnafın halinden ancak hiç esnaf olmamış,
“benim mekana niye gelsinlerin?” cevabını bulamamış, ne lezzeti ne hizmeti sunamamış ya da esnaf olmaması gerekenler anlar..
Kimse sormuyor, bilmiyor muydun sezonun kısalığını?
İyi de kafana silah mi dayadılar, yine de vallahi mülk sahipleri en kârlılar..
Tabii bir de kaçak yapıp, ruhsatsız açıp, izinsiz çalıp, kamunun malını, halkın yolunu, kıyısını, mahallenin meydanını işgal edip, sonra da para kazandım, başarılı iş güç insanıyım diye caka satanlar bile var..
Hey gidi eskiden her açılan mekana hayırlı olsuna gider ve hayallerinden kırılmamalarını gönülden dilerdim..
Şimdi ise tek söyleyeceğim:
"Merak etmeyin sizin hesap tutmadı, hayaller kabusa döndüyse de, Ege’de küçük bir kasabada bir kafe açmak isteyen daha çok insan var, her şey en kötü devir parasında anlaşmaya bakar."
Bu arada mahalle sakinleri, her geçen gün Eski Datça’yı Eski Datça yapan her özelliğin birer birer yok oluşunu seyreder..
Bozulan dokuya, bu freni patlamış hale, bu kuralsızlığın alip başını gittigi, etrafın Salı Pazarı'na döndüğü, kulakların kakafoniye boğulduğu gidişe birileri dur diyecek, yasayı uygulayacak, denetimi yapacak diye umutla bekler..
beylikdüzü escort ,istanbul escort ,beylikdüzü escort ,ataköy escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,bakırköy escort ,esenyurt escort ,esenyurt escort ,avcılar escort ,beylikdüzü escort