Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
Salâh Birsel, 104 yaşında...
Tarih: 14-11-2023 10:10:00 Güncelleme: 14-11-2023 10:10:00


 

14 Kasım 1919’da Bandırma’da doğar. 36 yıllık kelebek ömürlü Orhan Veli’nin ölümünden tamı tamına 31 yıl önce yani. Asıl adı Ahmet Selâhaddin. Babası üzüm tüccarı Hafız Talat Bey, Ahmet altı aylıkken, ailecek memleketleri olan İzmir'e yerleşir. Öğrenimine Saint-Polycarpe Fransız İlkokulu’nda başlar Salâh Birsel. Şair ve deneme yazarı...

*****

“Yazdığım şiirler içinde benim,
Bir tanesi öyle içten öyle güzel;
Jale, mutlak siz de beğenirsiniz!
Bir yeri var hele bütün yazılanlara bedel…

Sizsiniz Jale, o satırlarda adı geçen.
Beyhan sizsiniz, Güzin siz.
Siz eskiden benim şiirlerime,
Hep birden girerdiniz…

Siz ki keskin kokuydunuz dünyadan;
Yeşildiniz, parlaktınız, tizdiniz.
Siz aşkın kuvvetiydiniz,
On sekizinde ve baharda…

Saint-Polycarpe Fransız İlkokulu’nu bitirir bitirmez ortaokul öğrenimini için Saint-Joseph Koleji’ne girer. Oradan da 1934 yılında Devlet Bakalorya sınavını kazanarak İzmir Lisesi'ne…

1937'de hukuk öğrenimi için İstanbul'a gelir. Salâh Birsel, edebiyata şiirle başlar. İlk şiiri “Yalnızlık”, aynı yıl İhsan Devrim’in çıkardığı Gündüz dergisinde yayımlanır. Bir yandan öğrenimine devam ederken bir yandan da Sümerbank'ta memurluk yapmaya başlar. Fakat kısa bir süre sonra istifa ederek İzmir'e döner. 

1938-1939 ders yılında Alsancak Gazi Ortaokulu'nda tarih ve yazı öğretmenliği yapar. İlk dönem şiirlerini "Orijinal Adam Kendini Yedi" adıyla 1939 yılında kitaplaştırmak ister fakat bu isteği gerçekleşmez. Bu şiirler Necip Fazıl etkisi taşıyan lirik şiirlerdir. 1940'lı yıllara yaklaşırken kaleme aldığı şiirlerde ise biçim bakımından Nâzım Hikmet'ten etkilendiğini söyler.

1939 yılının sonlarına doğru Ankara'ya gelir. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni ikinci sınıftayken yarım bırakan Birsel, öğrenimine Ankara Hukuk Fakültesi ikinci sınıftan devam etmek ister. Bunun için İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okutulmayan üç dersten sınava girmesi gerekir fakat sınav tarihleri geçmiştir. Bunun üzerine aynı yıl içinde İstanbul'a geri döner ve İş Bankası'nda çalışmaya başlar. Öğrenimine ise Felsefe bölümünde devam etmeye karar verir. 

1940 ile 1950 yılları arasında İnkılapçı Gençlik, Sokak, İnsan, Seçilmiş Hikâyeler gibi dergiler şiirlerine yer verir. Şiirlerinde, halk şiirine yaklaşan bir söyleyiş yöntemine ulaşmıştır. Yalın üslubu, hoşgörülü konu seçimleri ve ince alaylı yaklaşımıyla, Türk şiirinde kendine özgü farklı bir yerde bulunur.

Şiirleri öncelikle zekâya dayanan yergi ağırlıklı şiirlerdir. ‘Garip’ ve ‘İkinci Yeni’ akımlarını kendine göre yorumlayarak uzaktan izler.

*****

1941 yılı, Nisan ayı… Salâh Birsel ile Orhan Veli, İstanbul Kartal’daki Nisuaz pastanesinde tanışırlar. O yıllarda İstanbul’a geldiği zamanlarda mutlaka Nisuaz’a uğrardı Orhan Veli. İşte o günlerden birinde de Salah Birsel’le salonun sağındaki kasanın önündeki masada oturup konuşurlar.

Salah Birsel, ilk gördüğü zaman Orhan Veli’yi ‘zekâ gerisi’ zanneder. Uzun mu uzun boyu, hallaç pamuğu gibi atılmış yüzü, sarkık dudağı ve bobstil giyinişi yüzünden böyle düşünür ama kısa bir süre sonra ‘kazın ayağının öyle olmadığını’, konuştukça onun ne kadar zeki birisi olduğunu anlar. 

Buna rağmen Orhan’a kızmasının iki nedeni vardır: İlki; Orhan Veli, karşısındakine büyük bir değer veriyormuş gibi davranırken, cümlelerin altına kendi propagandasını sokuşturmaktan da hiç geri kalmıyordur. Hatta bu yüzden onun sözlerine kapılmamak gerektiğini bile söyler. Diğer neden ise Orhan Veli’nin verdiği bahşiştir. 30 kuruşluk kahve için verdiği bahşişle kendisinin bir yılı denkleştirebileceğini düşünür. Ama kızmasının nedenleri bunlar değil, Nisuaz’ın piyasasını bozmuş olmasıdır. Ona göre Orhan’ın böyle büyük bahşişler dağıtmasının nedeni, para ödeme zamanlarında kasadaki kaknem karının kulağına “Artist” sözcüğünü fısıldaması ve böylelikle kahve ya da çayın yarı parasını ödemeleridir. Kimi zaman da hiç bir şey içmeden çıkıp giderler.

İşin aslı, tanışmadan önce de Orhan Veli’yi yakından takip ederdi Salah Birsel. Örneğin; Nurullah Ataç’ı, Orhan Veli’yi üne kavuşturmak için elinden geleni ardına koymamakla suçlar. Hatta Mehmet Ali Sel’in Orhan Veli’nin takma adı olduğunu bilmediğini bile tespit eder. Hepsinden önemlisi Hay-kay’ları yıllar önce başkası da yazmıştır. Fikret Adil’in çıkardığı Artist dergisinde Mehmet Raif, ‘Hayku’ ismiyle şiirler yazmıştır. Bu şiirler hiç bir yankı uyandırmadığı için de Mehmet Raif başka hiç bir dergide görünmemiştir. Ataç da Mehmet Raif’in ardından koşacak değil ya, Orhan Veli’yi pehpehlemeyi daha kolay bulmuş ve onu bu kez Haber gazetesinin 24 Aralık 1937 sayısında asıl şiir yazan ozanlar katına çıkarmıştır.

Ataç’ı dergileri yeterince izlememekle eleştireceğine, bu gibi basit çirkinliklerle eleştirme hatasına düşen Salâh Birsel; Orhan Veli’ye de aynı şekilde davranır. Orhan Veli, adını üne kavuşturmak için geceyi gündüze katarak plânlar yapar. Bu plânlar kimi zaman Kadıköy Halkevi'nde yaptığı konuşma sırasında masanın üstüne boylu boyunca uzanmak, kimi zaman da Ahmet Hamdi ile Sarıyer’e kayık sefasına çıkmışken kayığı devirip denize düşmek biçiminde sonuç verir. Hele Orhan Veli bu ikinci türünden olanların gerçekle ilgisi olmamasına aldırmaz, sadece gazete sütunlarında yer almasına dikkat eder.

Kısacası, Orhan Veli gemisini yürütmeyi bilir. İstanbul’a her ayak bastığında hemen Şevket Rado, Vâlâ Nureddin, Nizamettin Nazif gibi fıkra yazarlarını yoklar, kendisi üzerine bir yazı yazdırmadan onların yakasını bırakmaz. Uydurma kayık sefası haberinde; yanındaki kişinin herhangi biri değil de Ahmet Hamdi Tanpınar olarak gösterilmesi de, Orhan Veli’nin plânlarını ne denli ince hesaplara dayandırdığını ortaya koyar.

Hangi tarafından tutarsanız tutun, tutarsız olan bu söylemlerden; Salah Birsel’in Orhan Veli’yi sevmediğini düşünenler çıkabilir. “Doğru” ya da “yanlış” diyemesek de “önem verirdi” diyebiliriz. 

*****

BİLDİRİ

İnanın sözüme şairler,
Üçer beşer söneceğiz.
Yirmi ikiye varmadan,
Rüştü gibi öleceğiz...

Budur size doğru haber.
Sapır sapır düşeceğiz.
Bütün aptallar duracak,
Biz gideceğiz...

Ya tıkanacağız sofrada,
Ya merdivende kalacağız.
Kırk yedide Sait gibi,
Topraklara gireceğiz...

Kimse bakmayacak suratımıza,
Gün güne azalacağız.
Üç beş şiir yazmadan,
Ortadan silineceğiz...

Benden size bu kadarı;
Öleceğiz şairler, öleceğiz.
Orhan Veli gibi sokakta,
Düşüp tükeneceğiz...

Salâh Birsel’in bu “Bildiri” adlı şiirine konuk olan Orhan Veli, onunla son kez İstiklâl Caddesi’nde, Galatasaray Lisesi’nin önünde karşılaşır. Salâh Birsel ile yanındaki Cahit Sıtkı’yı Lambo’ya şarap içmeye çağırır. Cahit Sıtkı sevinerek kabul eder bu öneriyi. Birsel de onlardan ayrılmak istemediği için Lambo’nun yolunu tutar. Orada da üçü birden kurşun gibi ağır bir şarabı, kuşluk vakti midelerine indirirler. Bu Nisuaz döneminin son bulmaya başladığı yıllardır. Orhan Veli de 1950 yılında ölebilmek için son hazırlıklarını yapmaktadır...

*****

1943 yılında Hilmi Ziya Ülken'in İnsan dergisini 20. sayısından itibaren devralıp beş sayı kadar çıkarır. Birsel, söz konusu yıllarda Burhan Arpad'la birlikte AB Neşriyat'ı kurar, aralarına İhsan Devrim'in de katılmasıyla yayınevinin adı ABC olarak yeniler. ABC Yayınevi’nden Necati Cumalı, Ziya Osman Saba, Sabahattin Kudret Aksal, Rıfat Ilgaz gibi yazarların kitapları yayımlanmıştır. ABC Yayınevi 1946 yılında patlak veren ‘Tan Olayları’ sırasında tahrip edilir. 

1946'da Yenilikler dergisini çıkarmaya başlar. 1947'de ilk kitabı olan “Dünya İşleri” adlı şiir kitabını yayımlar. Bu kitapta Garip tarzı bir şiir anlayışı ağır basmaktadır. Sonraki kitabı Hacivatın Karısı’nda Garip tarzından ayrılmaya, kendine özgü ironik, alaycı, yergici çizgisini bulmaya başladığının sinyallerini verir. Salâh Birsel şiirinin kurmaca karakterleri Güzin, Hacivat ve Kamer Hanım da ilk kez bu kitapta karşımıza çıkar. Birsel'in bazı şiirlerinde küçük burjuva toplumsal kesimlerini alaya aldığı da görülür.

1948 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olur. 1951'de Edip Cansever ve Alp Kuran'la Nokta dergisini yayımlar. 1950'lerde İkinci Yeni Şiirinden etkilendiği gözlemlenir. Bu dönemin ilk şiiri, 1953'te Türk Dili dergisinde yayımlanan "Güneş ve Kertenkele" şiiridir.

Çalışma Bakanlığı'nın iş müfettişi olarak görevlendirmesi üzerine 1954 yılında on beş aylığına Gaziantep'e gider. Burada Maraş ve Urfa Bölge Müdürlüğü de yapar. Salâh Birsel için 1955 yılı oldukça verimli geçer. Art arda “Ases” ve “Kikirikname” adlı kitaplarını yayımlar. Bu eserlerinde anlamca kapalı şiirler de yer almaktadır

1956 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kitaplık Müdürlüğü'ne atanır. 

1960 yılında Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'nde Fransızca mütercimliği yapar. Aynı yıl Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesi olur ve uzun yıllar kurumun yayın kolu başkanlığını yürütür. Türk Dili dergisinin Şiir, Deneme, Günlük, Eleştiri, Roman, Türk Halk Edebiyatı, Gezi, Tiyatro, Türk Kısa Oyunları gibi en önemli özel sayılarının hazırlanmasında başrolü oynar. 

1961 yılında yayımladığı “Haydar Haydar”, toplumcu etkilerin en fazla görüldüğü kitabıdır. Birsel, Haydar Haydar’dan sonra 1993'te yayımlayacağı “Varduman”a kadar şiir kitabı çıkarmaz.

*****

1963 yılında tiyatro sanatçısı Jale Hanım'la evlenir. 1967 yılında devlet bursuyla gittiği Paris'te üç ay kalır. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı'ndan sonra Ankara Üniversitesi Basımevi Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 

Asıl ününü 1970’lerde peş peşe yayınlanan denemelerle kazanır. Günlük konuşma dilinde pek az bilinen sözcük ve deyimlerden başka, kendi yarattığı ilginç deyişleri de sıkça kullandığı ve anlatımına egemen kıldığı alaycı tavrıyla bu denemelerde özgün bir üslup yaratır.

“Salâh Bey Tarihi”ni oluşturan Kahveler Kitabı, Ah Beyoğlu - Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Sergüzeşt-i Nono Bey, Elmas Boğaziçi ve İstanbul-Paris kitaplarında; geçmişin İstanbul kahvelerini, Beyoğlu ve Boğaziçi’nin sanat çevrelerini anlatır.

1972 yılında Ankara Üniversitesi Basımevi Müdürlüğü’nden emekliye ayrılır. 1977 yılında da Ankara'dan İstanbul'a taşınır.  1990’larda büyük bir coşkuyla tekrar şiire döner. İroni ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle; modern şiirimizi tema ve dil bakımından demokratlaştırır, geliştirir.

1993 yılında tekrar şiire dönerek yayımladığı “Varduman” adlı kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanır. Birsel, Varduman’dan sonra sekiz şiir kitabı daha yayımlar.

*****

Salâh Birsel bir yazısında; sanatı sadece 'öz' sanıp da, şiiri, konusuna bakarak değerlendirmek isteyenlerin yanlış görüşlerine hep karşı çıktığını belirtir. Birsel'in belirlediği şiir ilkelerinin temelinde de bu düşünce vardır: Ona göre şiir bir bütündür; konusu, sözcük dağarcığı, biçimi ayrı ayrı değerlendirilemez. Şiirin ‘güzel’ olması da belli bir bütünlük duygusuna ulaşmasına bağlıdır. Bu da coşkuyla, hevesle ya da duygularla değil; ancak zekâyla sağlanabilir. Dolayısıyla Birsel'e göre şiir, bir zekâ işidir. Ozanlar coşkuyu duyularıyla değil, uslarıyla kavramak istemeyi yeğlerler. Bu yüzden de şiir yazmak, bir matematik problemi çözmekle eşdeğer zorluktadır. Birsel, bir şiirin dışında kalan sözcükleri, o şiire giren sözcüklerden daha fazla önemser. Bu konuda da şöyle der: Bir şiirin güzelliği, kendi dışında bıraktığı sözcüklerin sayısıyla doğru orantılıdır.

Ona göre, “Aynı şekilde, bir dizenin güzelliği ya da sağlamlığı da ancak kendisinden önceki ve sonraki dizelerle belli olabilir.” Salâh Birsel, yazın hayatı boyunca benimsediği sözcük politikasını düzyazılarında da uygulayacaktır.

Salâh Birsel, Türk edebiyatında deneme türüne katkı yapmış yazarların başında gelir. Denemelerinin kaynaklarını şair ve yazarların hayatları, edebiyat - sanat dünyası ile kendi yaşantıları oluşturur. Birsel'in deneme metinleri titiz ve uzun bir soluklu bir çalışmanın ürünüdür. Ele alacağı konuyu belirledikten sonra, konu hakkında derinlikli okumalar yapar. Denemelerinin başlangıç cümlelerini çok önemser, çünkü bütün bir denemeyi bu cümle götürecektir. Denemelerini olaylar üzerinden ilerletir, konudan konuya atlarken gelişigüzel yazdığı izlenimi verir fakat aslında bu planlı bir gelişigüzelliktir. 

Şiirlerinde olduğu gibi denemelerine de ‘humour’ hâkimdir. Salâh Birsel, denemelerinin öğretici olmasına da önem verir fakat metinleri yargılardan ve yorumlardan kaçınır. Onun denemelerinde yazarın yargıları satır aralarında saklıdır ya da yazının bütününden çıkarılabilir. 

Birsel, denemelerinde okuru sıkmamaya da özen gösterir. Okura doğrudan seslendiği de olur. Bu da Salâh Birsel'in üslubunu Ahmet Midhat'ınkine ve meddah geleneğine yaklaştırır. 

Salâh Birsel, “Dört Köşeli Üçgen” adında bir roman da yazmıştır. 1957 yılında Ulus gazetesinde tefrika edilen roman, 1961 yılında kitap hâline getirir. Romanın, “Tütün Yaprakevi” adlı bir tütün fabrikasının deposunda çalışan anlatıcısı, kendisini bir gözlemci hatta ‘uluslararası bir gözlemci’ olarak tanıtır okura. Anlatıcının bu gözlemcilik takıntısı başına çeşitli belalar açar; işinden kovulmasına, çevresiyle uyum sağlayamamasına sebep olur. Salâh Birsel, bu romanın Türkçede bir ilk olduğunu, Dört Köşeli Üçgen’le entelektüalizme, yani düşünce romanına yöneldiğini söyler.

Salâh Birsel'in şiir, deneme ve günlük türündeki yapıtlarının dışında inceleme/araştırma kitapları da vardır. Bunlardan “Fransız Resminde İzlenimcilik” adlı kitabı; yazarın felsefe okuduğu sırada Avrupa resim sanatını kendine ikinci uzmanlık alanı olarak seçmesinin, bu alandaki çalışmalarının bir ürünüdür. 

Salâh Birsel, Rüştü Onur ve Goethe’ hakkında da kitaplar yazmıştır. “Rüştü Onur” adlı kitabında; genç yaşında vereme yakalanıp hayata veda eden 1940 kuşağı şairlerinden Rüştü Onur'un şiirlerini, ölümünden sonra hakkında yazılanları, mektuplarını, Yeni Zonguldak gazetesinde çıkan yazılarını ve bir de öyküsünü bir araya getirmiştir. “Işık, Biraz Daha Işık” kitabında da Goethe'nin biyografisine ve şiirlerinden yaptığı çevirilere yer vermiştir.

Salâh Birsel; roman, şiir, deneme gibi farklı türlerde yapıtlar kaleme almış, Türk edebiyatının en üretken yazarlarından biri olmuştur. Deneme, günlük gibi türlerin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Birsel, kendi üslubunu yaratmayı başarmış edebiyatçılardan da biridir. Sözcükleri çok seven ve bunu her fırsatta dile getiren Birsel, kendisi yeni sözcükler ürettiği gibi sözlüklerden taramalar yaparak az kullanılan, unutulmaya yüz tutmuş sözcükleri de kullanıma sokmuş, böylelikle Türkçenin imkânlarını genişletmeye çalışmıştır.

*****

Son hazırlıklarını ne kadar tamamladı bilemem? Hani şairlere görünür ya ölüm; 10 Mart 1999 tarihinde, İstanbul'da aramızdan ayrıldı Salâh Birsel. Hem de Orhan Veli’nin ölümünün üstünden neredeyse yarım asır geçmişken, 49 yıl sonra. Hem de Orhan Veli’nin ölümünden sonra ancak 6 yıl oyalanabilen Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Korkunç Güzel” şiirine hiç aldırmadan…

“Bu el titremesi kadeh tutarken,
Gençlikte nasıl koyuyor insana.
Orhan gibi vaktinde gitmek varken,
Değer mi oyalanmana?”

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI