O’nunla sevdik, coştuk, üzüldük, ağladık, âşık olduk; O'nun şarkılarıyla ayrıldık, hasret çektik; sonuçta hep O’na yaslandık.
70’ler, 80’ler, 90’lar, iki binler; bu durum hiç değişmedi. Aşk’ın her halini yaşattı bize, nam-ı diğer; Minik Serçe…
Bu bir Cumartesi yazısıdır dostlar. Bu bir yaşarken hâlâ Sezen Aksu'yu anma, anlama yazısıdır. Yitip gitmeden öbür diyara...
13 Temmuz 1954’te, Denizli Sarayköy’de, Şehriban Hanım ve Sami Bey’in kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi, O’na “Fatma Sezen Yıldırım” adını verdi.
Annesi, Selanik’ten mübadele ile gelen bir ailenin kızıydı ve Fen Bilgisi öğretmeniydi. Babası ise, Rizeliydi; Laz kökenliydi. O da Matematik öğretmenliği yapıyordu. Yolları kesişmiş, evlenmişler ve Sezen’e de eğitimci anne babanın çocuğu olmak nasip olmuştu. Bir de Nihat adında kardeşi vardı çok minik serçenin...
Sezen 3 yaşına geldiğinde, ailecek İzmir’e taşındılar. Sonralarda ve hep İzmir, gönlünde bambaşka yere sahip olacaktı. Üzerine şarkılar yazacak, şarkılar söyleyecek, bu şehri hep çok sevecekti.
Anne ve babanın yönlendirmesi ve içinden gelen bir iştahla, Fatma Sezen Yıldırım'ın sanata olan yakınlığı…
Gençliğe ilk adım attığı zamanlarda sanatsal eğitimler de yoğunlaşmıştı. Bir süre Cengiz Bozkurt’tan resim dersi, ardından tiyatro derken dans dersi aldığında dansöz olma hayalleri kurmaya başladı.
Asi kişiliği O’nu öylesine ele geçirmişti ki, bu konuda ısrarcıydı. Nihayetinde Sezen dansöz olmadı. Ama özellikle babasıyla büyük çatışma yaşadılar. Yıllar sonra bugünleri anarken de “Allah babama acıdı da şarkıcı oldum.” diyecekti.
Lisede artık iyiden iyiye müziğe yönelmişti. 1970’te “Hafta Sonu” dergisi bir ses yarışması açtı. Jüri başkanlığında Ajda Pekkan ismi ışıl ışıl duruyordu. Sezen nasıl olur da bu yarışmada olmazdı; elbette katıldı.
Nihayetinde Sezen, yarışmada altıncı oldu. Birinci olan isim ise Nilüfer'di. Önce Nilüfer’in albümü çıktı. Sezen için de Türkiye için de biraz daha zamana ihtiyaç vardı.
İzmir Kız Lisesi'nden henüz mezun olmuştu Sezen. Üniversiteye girmeyi hayal ediyordu sadece. Müzik, lisede hayatına girmişti ama lisede olan her şey insanın hayatına çöreklenip kalmazdı ya...
O'nun hayali başkaydı şimdi.
Bu zamanlarda girdi hayatına Hasan Yüksektepe...
İlk aşkıydı, bir anlamda vazgeçilmeziydi. "Okul bitsin, evlenelim" diyorlardı ki, beklemek istemediler. 1972'de, aile arasında evde kıyılan bir yıldırım nikâhıyla evlendiler. Ve evliliklerinin sadece üçüncü gününde bunun yürümeyeceğini fark edip, ayrıldılar.
Çok canı yanıyordu Sezen'in. Müzik aslında belki de o üç günlük evliliğin ardından kendine bulması gereken meşgaleden doğdu. Ayrılır ayrılmaz hayal ettiği gibi üniversiteye de girdi. Ancak belli ki kaderinde müzik vardı.
Hayatında aldığı en büyük darbe ise, ilk aşkının en yakın arkadaşı Bahar ile evlendiğini öğrendiği gündü. Günlerce kendini toplayamadı ama elbet ayağa kalktı. Belli ki, ilk duygu yüklü şarkılarını işte o zaman yazdı Sezen...
Acıyı dönüştürmenin bir yolunu bulmuştu.
Sezen’in aklında da kalbinde de müzik vardı. Yine de 1973’te, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne girdi. Ancak bir yandan da müzik hayatının vazgeçilmez parçasıydı; çalışmaya, üretmeye devam ediyordu.
1974’te, bir plâk şirketine üç şarkısını gönderdi. Aynı yılın Kasım ayında bir de evlilik gerçekleştirdi. Genç yaşta, Hasan Yüksektepe ile yaptığı kısa süreli evliliğin ardından, bu seferki bir başkaydı. Onu tanıyacağımız soyadı, işte bu evlilikle gelip vazgeçilmemek üzere üzerine yapıştı. Ancak bu evlilik de kısa sürecekti.
Bir yanda müzik, bir yanda Ali Engin Aksu ile olan evliliği, okuldan ayrılmasına sebep olmuştu. Ancak 1974 biterken ilk plâğı için İstanbul’a yerleşti. Hayallerin peşinde, yeni, yepyeni bir hayat başlıyordu.
Sezen’in ilk 45’liği, 1975 yılında çıktı. Birkaç pürüz dışında hayatında her şey heyecan vericiydi. Öncelikle plâk, Sezen’e danışılmadan, “Sezen Seley” adıyla çıkarıldı. Plâk da istediği gibi satmamıştı. Neyse ki bu isim karışıklığı onunla bir ömür yaşamadı.
“Haydi Şansım” adını verdiği plâğı istediği satışı yakalamayan Sezen, en azından istemediği bir isimle anılmayacaktı.
Sezen, ilk 45’liğinin üzerine, onu bir ömürlük tanıyacağımız ve seveceğimiz adıyla, “Sezen Aksu” olarak, ikinci 45’liği “Yaşanmış Yıllar / Kusura Bakma”yı çıkardı.
Bu sefer şansı da başarısı da yüksekti. Hemen ardından, 1976’da, uzun süre plâklar listesinde bir numara kalacağı üçüncü 45’liği “Olmaz Olsun / Vurdumduymaz” geldi.
Artık gazinolarda sahne alacak kadar büyük bir şarkıcıydı. İlk sahne çalışmasına, 1976’da, Bebek Belediye Gazinosu’nda başladı.
Elbette 45’likler de devam ediyordu. 1977’de, “Allahaısmarladık / Kaç Yıl Geçti Aradan” ve “Kaybolan Yıllar / Neye Yarar” 45’liklerini çıkardı.
Bu plâkların ardından ilk 33’lüğü olan “Allahaısmarladık” albümünü sevenleriyle paylaştı. Albümün kapağında ise şöyle yazıyordu:
“Yıllar yılı seviştik de neden mutlu olmadık?
Aşkımıza aşk değil yıllarca yalan kattık.
Sana son bir sözüm var, o da: Allahaısmarladık... "
Sezen, 1978’de Hurşid Yenigün’ün iki bestesi için söz yazdı. Söz yazarlığı konusunda da giderek ustalaşacak; adeta Türkiye’nin şarkı sözü ihtiyacını karşılayan birkaç isimden birine dönüşecekti.
Aynı yıl “Serçe” adını verdiği plâğı, çift Longplay olarak piyasaya sürüldü. Bu albüm, Sezen Aksu’nun en eski albümü olma özelliğini taşır.
1979’da, “İlk Gün Gibi / Yalancı” ve hemen ardından “Allah Aşkına / Sensiz İçime Sinmiyor” 45’liklerini çıkardı.
1979, aynı zamanda O’nu "Minik Serçe" olarak tanıyacağımız ve sonsuza kadar kabul edeceğimiz yıldı.
Hızla yükseliyor, büyüdükçe büyüyordu Sezen Aksu…
Plâklarından sonra sinema sektöründe de yerini almıştı. İlk kez bir Atıf Yılmaz uyarlaması olan “Minik Serçe” filminde, Sezen, Bulut Aras ile başrolü paylaşıyordu.
Film, “A Star is Born” ( Bir Star Doğuyor) filminden uyarlanmıştı. Bir ünlü doğarken, başka bir ünlünün sönüşünü anlatan film, bu dönemde fazla beğenilmese de, Sezen adına kalıcılığı olmuştu. Bundan böyle Sezen Aksu, ülkede "Minik Serçe" olarak anılacaktı.
Minik Serçe’nin ardından Sezen bir daha 1989’da beyaz perdede görünecekti. Yavuz Özkan’ın yönetmen koltuğunda olduğu “Büyük Yalnızlık” filminde Sezen Aksu başrolü bu kez Ferhan Şensoy ile paylaştı. Bu film, 1990 Altın Portakal’da, "En İyi Görüntü" dalında ödüle layık görüldü.
Ayrıca film müziklerinden "Aşk Irmakları"nı, 4 yıl sonra Levent Yüksel, “Uçurtma Bayramları” adıyla ilk albümünde seslendirecekti.
Minik Serçe, 1980’de, “Sevgilerimle” adını verdiği albümünü çıkardı.
1981’de ise “Sezen Aksu Aile Gazinosu” adlı müzikal için çalışmalara başladı.
Bu sırada yine araya bir evlilik girdi. Sezen Aksu, 10 Temmuz 1981’de, Sinan Özer ile Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nde üçüncü evliliğini yaptı.
Sezen Aksu, bu sırada 4,5 aylık hamileydi. 11 Kasım 1981’de, bir oğulları oldu. O’na Mithat Can adını verdiler.
Ara verdiği müzikal çalışmalarına da geri döndü.
Bu evlilik, 1983’te boşanma ile sonuçlandı.
1993 yılında Gazeteci Ahmet Utlu ile bir evlilik daha yaptı Sezen. Bu onun dördüncü evliliğiydi. Ancak bu da uzun sürmedi.
Sezen, sanatın her dalına ilgisini ve başarısını öncelikle kendine kanıtlamıştı. Oyunculuk yeteneğini, 1982’de, Şan Müzikhol’de, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Şener Şen ve Altan Erbulak ile aynı sahneyi paylaştığı Aile Gazinosu’nda 7 farklı karaktere bürünerek göstermiş oldu.
Ayrıca müzikal sonrasında “Firuze” albümünü çıkardı. Dönemin popüler dergisi Hey ise, onu "Yılın Kadın Şarkıcısı" seçti…
Bu performansın ardından 1985’te, “Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra” müzikaline hazırlanmaya başladı. Müzikal, 1986’nın ilk haftasında gösterime girdi. Şan Müzikholü’nde kapalı gişe oynanan müzikalde Sezen Aksu, sahneyi Ayşen Gruda, Şener Şen ve İlyas Salman gibi özel isimlerle paylaştı. Yine başarılı bir oyunculuk sergiledi.
Sezen Aksu, 1983’te, Eurovision’a katılma kararı alan sanatçılar kervanına katıldı. Söz ve müziği Ali Kocatepe’ye ait “Heyamola” şarkısını Ali Kocatepe ve Coşkun Demir ile birlikte seslendirmişti. Şarkı, Türkiye finaline kaldı ancak Eurovision finalinde Türkiye’yi temsil edemedi. Ancak "Heyamola" plâk olmuştu ve 1983’te Hey Dergisi, onu yılın plâğı seçti.
1984’te Eurovision’a tekrar katıldı. “Halay”, “1945” ve “Merhaba Ümit” adını verdiği şarkılar Türkiye finaline kaldı. İlk önce “Merhaba Ümit” şarkısını eledi Sezen. Sonra “1945” ve “Halay”ı seslendirmeye karar verdi.
Ancak Türkiye finalinin gerçekleşmesine iki hafta kala kendisini ziyarete gelen yabancı arkadaşı, O'na, 1945’i söylemesini önerdi. Sezen biraz düşündü ve bu fikir aklına yattı. Ancak bu kez de başarılı olamadı.
1985’te, şansını son bir kez daha denedi. Bu sefer şarkısı “Küçük Bir Aşk Masalı” idi ve şarkının sözleri kendisine aitti. Özdemir Erdoğan ile birlikte seslendirdikleri bu şarkı da sonucu değiştirmedi. Bu kez de başarılı olamayan Sezen Aksu, bir daha Eurovision Şarkı Yarışmasına hiç katılmadı.
Tam da ilk âşık olduğum yılda, 1984’te, “Sen Ağlama” adını verdiği albümünü çıkardı. O "Sen Ağlama" bende ve eminim yaşı 50'nin üzerinde olan herkeste ne derin duyumsamalar yaratmıştır.
Neyse biz dönelim efenim Minik Serçe'ye...
Yaptıklarıyla, ürettikleriyle Sezen Aksu; başarılı bir isimdi. Ancak albümleri TRT’nin denetiminden geçemediğinden televizyonda şarkıları yayınlanmıyordu.
1985’in başından itibaren bu düzen değişti ve şarkıları TRT’de yayınlanmaya başlar başlamaz Sezen’in başarısı katlandı.
Şimdi artık haftalarca listelerin zirvesinde kalacağı günler başlamıştı.
Başarısına duyduğu mutluluğun ötesinde şaşkındı da...
Albümünün 56. haftasında Hey Dergisi’ne verdiği röportajda sevenlerine şu cümlelerle teşekkür ediyordu: Bekliyordum ama bu kadarını değil. Ne yalan söyleyeyim, 1 yılı aşkın süre listelerde kalacağımı sanmıyordum. Tüm müzikseverlere candan, gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
Onyedi Dergisi’nin Ocak 1986 sayısında düzenlediği okuyucu anketinde Sezen Aksu, “1985’in En Büyük Kadın Şarkıcısı” seçildi.
1986’da bu kez Sezen Aksu, “Git” albümündeki enfes şarkılarla fırtınalar estiriyordu.
Kaç kişiyi istemeden vedaya, ayrılığa sürüklemiştir...
1988’de çıkardığı albümüne “Sezen Aksu’88” adını vermişti. Yine 1989’daki albümünün adı ise, “Sezen Aksu Söylüyor” oldu. İsmine duyduğu güven ve ondan aldığı güç yadsınamazdı. Ve elbette yine çok sevilmişti.
Her şey için en gerekli şey; zamandı. Kuşkusuz her şeyi olgunlaştıran zaman, hepimizin olduğu gibi, Sezen Aksu’nun hayatına da olgunluk getirmişti. Ürettiği her şeyin sonunda, sıra, şimdi üretmeye devam ederken başka insanlara dokunmaya gelmişti; kendi gibi bu işe gönül verecek genç insanlara…
Böylece 90’lar, Sezen’in olgunluk zamanları oldu. Sezen Aksu, yapımcılığa hiç soyunmasa da yaptığı şarkılarla ölümsüzlüğü keşfetmişti. Ancak Sertab Erener, Harun Kolçak, Levent Yüksel, Aşkın Nur Yengi, Işın Karaca, Yıldız Tilbe, Hande Yener gibi birçok insanın hayatına dokundu. Onlara hep destek oldu.
Yapımcılığın yanında aynı zamanda Kanal 6’da, “Sezen Aksu Show” programını da yapmaya başladı.
Sezen’in ilk dokunduğu isim, 1990 yılında Aşkın Nur Yengi oldu. O sıralar Sezen Aksu’nun vokalistliğini yapan Aşkın Nur Yengi, ilk kez “Sevgiliye” adını verdiği albümü ile görücüye çıktı. Bir Sezen Aksu yapımı olan bu albüm, bir milyon sattı.
Bir yandan kendi albümleri için çalışmalarına da devam ediyordu Sezen Aksu...
1991’de Aşkın Nur Yengi’nin ikinci albümü “Hesap Ver”in yapımını üstlenmişken, kendisi de müzik yönetmenliğini Onno Tunç’un yaptığı “Gülümse” adlı albümü çıkardı.
1992 yılında da, “Hadi Bakalım” geldi ardından…
Sezen Aksu artık her albümünde iki milyonu aşan satış rakamlarına ulaşıyordu. Halkın bir kesimine değil, herkesin yüreğine hitap ediyordu. Gülümse diyordu; gülümse, bulutlar gitsin…
Bu kadar kolaydı 900'lü yıllarda...
Gülümsüyorduk her şeye rağmen ve başımızın üstünde dolanan kara bulutlar dağılıyordu.
Bu arada Sezen Aksu, vokalistlerinin yapımcısı olmaya da devam ediyordu. Sertab Erener’e de “Sakin Ol” albümünü yapmışlardı ve bu albüm, beklenenin çok üstünde sattı.
Bu albümden sonra 1993’te, Levent Yüksel’in ilk albümü “Med-Cezir” için çalışıyordu. Yine başarılıydı. Levent Yüksel de 90’larda hit olmuş şarkıcılar arasında anılacaktı.
1991’de, Sezen Aksu, çok sevdiği İzmir’de bir pavyona gitti. Sahnede şarkı söyleyen kadının sesi O'nu derinden etkilemişti. Birkaç gün sonra gitti, onu aldı ve İstanbul’a vokalisti olarak getirdi. Kuşkusuz herkes bu kadının Yıldız Tilbe olduğunu biliyor.
Yıldız Tilbe’ye evini de şöhretin kapılarını da açtı Sezen Aksu...
Yıldız Tilbe, özel yeteneği ile kısa sürede adından söz ettirmeye başlamıştı bile...
1992 yılıydı ve bahar tüm sıcaklığıyla Sezen’in aşk dolu kalbini ısıtıyordu. İşte bu dönemde Yıldız Tilbe ve Uzay Heparı arasında doğan yakınlığı öğrendiğinde, baharı, kışa dönüverdi. Yıldız Tilbe elbette bu koşullarda evinde kalamazdı; artık vokalisti de değildi.
Yıldız Tilbe, yıllar sonra 2011’de katıldığı “Alt Üst Muhabbetler” programında, “Bir gece sarhoştum ve Uzay Heparı ile birlikte oldum. Sezen de beni evden kovdu" şeklinde bir açıklama yaptı. Bu itirafın ardından bir türlü soğumayan o ateş, küllerinden doğdu. Zaten şarkılara taşınmış olan bu küskünlük, devam etti. Ta ki, 29 Aralık 2017’ye kadar. Onların barışı, bize hiçbir şeyin sonsuza dek sürmediğini kanıtlar nitelikteydi. Sezen Aksu ve Yıldız Tilbe nihayet barışmıştı. Demek ki her şeyin bir zamanı vardı.
Geriye de bizim kulaklarımıza minnet canım şarkılar kaldı. Kim bu küslükten tamamen şikâyet edebilir ki?