Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
Abidin Dino aramızdan ayrılalı; 30 yıl oldu...
Tarih: 08-12-2023 12:01:00 Güncelleme: 08-12-2023 12:01:00


 

Çağdaş Türk resminin öncülerinden Abidin Dino ayrıldı aramızdan; 30 yıl önce, 7 Aralık 1993'te, vatanından uzaklarda Paris'te...

Ressamlığının yanında, bir yazar ve siyasetçiydi. Ve çevirmen. Ve karikatürist. Ve film yönetmeni. Ve editör. Ve oyun yazarı. Ve seramikçi. Ve şair. Ve sanat tarihçisi. Ve folklor araştırmacısı. Hepsiydi… 

Ve hepsinden biraz biraz değil, hepsinden olabildiğince çoktu Abidin Dino...

*****

“Sevgilim!
Penceremden, otelinden çıkıp koskoca valizini taşımanı seyrettim. Çabuk dön! Sevmenin de iniş çıkışları var. Sabah doktorlar komşu binada göğsüme baktılar, iyiyim. Babacan bir doktor yeşil ışık yaktı ameliyata, yine de analizlerin sonucunu beklemeliymişiz… 

Kaç gün? Bilmiyorum… 

Saat 2’de Londra ile konuştum. Monica evde idi, Octavio gidememiş. Ne iğne, ne hap; ilaçların ilacı sensin. Sanırım en önemlisi, damla damla sevgili gözlerin. İyileşeceksem onlar iyileştirecek…”

Böyle yazar ardından… Güzin’in kısa süreliğine İstanbul’a gidişini… Hislerini… Daha ayrılırken özlemeye başlayan sevgililer gibi, eşini… 3 Şubat 1967’de, Montpellier’de…

Gün, Abidin Dino dostlar…

*****

23 Mart 1913'te, İstanbul'da doğdu Abidin... 

1. Dünya Savaşı başladığında; Avrupa'da seyahatte olan ailesi, bir süre için Cenevre'ye yerleşmişti. Bu nedenle; çocukluğu, İsviçre ve Fransa'da geçti...

Ailesi; 1925'te İstanbul'a dönünce, Robert Kolej'de öğrenim görmeye başladı. Ancak sanata duyduğu ilgi nedeniyle öğrenimini yarıda bırakıp,  ağabeyi şair Arif Dino'nun desteğiyle; resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başladı...

İlk desenleri Yarın gazetesinde, ilk yazıları Artist dergisinde 1930'lu yılların başında yayınlandı... 

Nâzım'ın da yakın dostuydu. Bu yıllarda, Nâzım Hikmet'in, şiir ve oyun kitaplarına kapak desenleri çizdi. Çok genç yaşta, kendini bir ressam olarak kabul ettirdi...

*****

İşte içinde keyifle okunası ve buram buram hissedilesi; Abidin Dino, Nâzım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera'nın olduğu bir anekdot:

Nâzım, Vera ve Abidin Dino Paris’te bir otel odasındadır. Nâzım Hikmet; gecenin bir yarısı eline kalemini almış, yanı başındaki eşi Vera’ya "Saman Sarısı" adlı şiirini yazmaktadır... 

Eşi Vera çoktan uyumuştur...

Nâzım ve Abidin; otel odalarının penceresinden, Seine Irmağı’nı gören çatı katındaki otel odasında pencerelerinin başında oturmuşlar, Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir...

Nâzım birden sorar:

“Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama... Gül yanaklı bebesini emziren, melek yüzlü anneciğin resmini değil... Ne ak örtüde elmaların, ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini...
Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”

Ve Abidin Dino, mutluluğun resmini yapmaktansa bir şiirle anlatmayı tercih eder... Ve dilinden-yüreğinden, parmak uçlarına dökülüverir "MUTLULUĞUN RESMİ" şiiri:

"Kokusu buram buram tüten,
Limanda simit satan çocuklar...

Martıların telaşı bambaşka,
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan,
Ayağında Varna’nın tozu.
Yüreğinde ince bir sızı…

Mavi gözlerinde yanıp tutuşan,
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha...

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi,
Bağrımıza bassaydık seni Nâzım...

Yapardım mutluluğun resmini;
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır...

Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere.
Ve bir acı kahvemi içseydin...

Anlatsaydık;
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…

Dinerdi tüm acılar seninle.
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi,
Bir baştan bir başa...

Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet...

İşte o zaman Nâzım!
İşte o zaman dostum!
Yapardım mutluluğun resmini;
Buna da ne tuval yeterdi,
Ne boya…"

*****

İşte öyle bir memleket, bizim memleket! Ne Nâzım'a doyabildik, ne Abidin Dino'ya...

Böyle yazdıkça, andıkça, hatırlayıp hatırlattıkça yaşatıyoruz tüm ustaları, tüm yüreğimizde iz bırakanları...

*****

Çok severlerdi ya birbirlerini; Abidin ve Güzin Dino çiftinin dostları Yazar Ferit Edgü bu birbirini seven, birbirlerine âşık Güzin ile Abidin Dino’nun aşklarını ve 1952 ile 1973 yılları arasındaki mektuplaşmalarını anlattığı “Sensiz Her Şey Renksiz” kitabının önsözünde bu sevgiyi şöyle anlatır kısaca:

“Abidin; büyük dostu Nâzım gibi, çok kadınlı aşkların adamı değildi. Nâzım, belki de kimi âşıklar gibi, aşka âşıktı. Abidin içinse, aşk Güzin demekti…”

Yine aynı kitaptan bir bölüm:

“Şu soruyla çok sık karşılaştım: ‘Abidin sence büyük bir ressam mıydı?’ Hayır, diye yanıtladım bu soruyu her zaman. Ama eşi olmayan bir insan, bir sanatçıydı…”

*****

Yaşar Kemâl de; 21 Mayıs 1977’de Milliyet’e verdiği röportajında, bir soru üzerine Abidin Dino’yu anlatmaya şu vurgulu cümleyle başlar:

“Abidin Dino resmi; bir büyüdür, dehşet bir patlama, bir yaratmadır…”

Ve devam eder:

“Abidin Dino’daki bu çiçek zenginliği, salt Çukurova değildir. Salt Karacaoğlan, salt Dadaloğlu, salt Çukurova’nın kadınlarının türküleri değildir. Bir Türkmen kilimi, bin renkli bir büyü çiçeğidir…”

*****

"Eller" denildiğinde ilk akla gelen sanatçı Abidin Dino’dur. Eller ve tabii parmaklar. Birbirine dolanmış, sanatçının deyişiyle istiflenmiş parmaklar… 

“Parmak istiflerim; biliyorsunuz, bir saplantıdır bende” der kendisi de… 

Bu saplantısının nedenlerini araştırdığında, “Belki kromozomlardan gelen bir şey; annemin, ağabeylerimin, kız kardeşlerimin, hepsinin olağanüstü güzel elleri vardı. Acaba parmak ve el desenleri saplantımın nedeni bu muydu?” diye soracaktır kendisine. Ama fotoğrafları onun da ellerinin çok güzel olduğunu gösterir...

*****

Yaşamı boyunca sağlık sorunları bir türlü yakasını bırakmaz Abidin Dino’nun. İlk ciddi sağlık sorunu, Sovyetler Birliği dönüşünde ciğerleriyle ilgilidir. Kendisine 1937’de Paris dönüşünde askerlik yapamayacağını belirten bir rapor verilir. Bu rapora rağmen daha sonra askere alınır…

Zor geçen askerlik koşulları nedeniyle ciğerlerindeki verem mikrobu böbreklerini etkiler ve ilk böbrek ameliyatını olur. Ameliyat yarası kapanmadığı için bu sorunla uzun yıllar yaşamak zorunda kalır…

Şubat 1966’da bunu ikinci bir ameliyat izler. Daha sonra tekrar ameliyat edilir ve bir böbreği alınır. Bu ameliyattan sonra 3-4 ay Sanatoryumda yatan sanatçı, sonunda verem mikrobundan kurtulabilir. Fakat uzun yıllar sağlık sorunları yaşayacaktır. 1990 yılında ise tiroid kanseri teşhisi konulur. 30 yıl önce, 7 Aralık 1993’te, Paris’te yaşamını yitirir…

Aşiyan'da yatar şimdi Usta. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI