Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
Bertolt Brecht
Tarih: 30-03-2024 09:17:00 Güncelleme: 30-03-2024 09:17:00


 
 
Yarın gidiyoruz artık sandığa. Düşündüm de dostlar şu seçim telaşında; “İdeal olan kralların diliyle halk için yazmaktır.” der Bertolt Brecht mesela...
Hani şu 20. yüzyıl Alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilen Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmeni...
Hiç kuşku yok ki, 20. yüzyıl dünya edebiyatına damgasını vuran çok yönlü edebi kişiliklerin en önemlilerindendir…
Bertolt Brecht; duruşu, hayata bakışı ve üretimleriyle aklı ile yüreği arasındaki alışverişi hiç kesmez. Adil olmayana isyan eden tavrı, tekrar ediyorum adil olmayana isyan eden tavrı, kuşkuculuğu ve var olan dünya düzenindeki çarpıklıklara muhalefeti ile yazın dünyasında ön plana çıkar hep...
Ne kadar da ihtiyacımız var değil mi şu garip dönemde böylesi sanatçı ve edebiyatçılara?
Bertolt Brecht, şiirlerinde ve tiyatro oyunlarında mütemadiyen sorular sorar. Sorma amacı ise bellidir: Düşündürmek ve sorgulatmak…
Ne kadar da güzel yapamadığımız şeyler değil mi? Hele düşünmek ve sorgulamak...
““Böylesi çok iyi, değiştirmeyelim hiçbir şeyi!”
Bunu mu diyelim güle oynaya?
Bardağı görelim de ölmeyi mi seçelim susuzluktan?
Boşunu mu alalım dururken dolu bardak?
Soğukta oturup kalmışlar vardır hani!
Hani, bir şey istemeyen kişiler;
Onlar gibi mi yapalım?
Onlar gibi, ”Biz dışarda kalsak?” mı diyelim?
Hoş olsun diye şu bayların gönlü,
Bize günlük nafakamızı veren hani şu…
Bizce en iyisi kalkmak, “Yeter artık!” demektir!
Vazgeçmemek için kırıntısından bile yaşamanın...
Karşı çıkmaktır var gücümüzle acıyı doğuranlara,
Yaşanır hale getirmektir dünyayı bütün insanlara…”
*****
Bana göre Nâzım Hikmet ve Pablo Neruda ile birlikte, ‘Marksist Öğreti’yi benimsemiş dünyanın üç büyük şairinden biridir. Her iki dünya savaşını da görmüş ve yaşamış bir insan olarak, şiirlerinde hep savaş karşıtlığı vurgusunu ön plana çıkarır. Buna karşın haksızlıklara karşı sonuna kadar savaşmayı da öğütler:
“Haksızlığı haklı çıkarmaz,
Onlara karşı savaşanların yenik düşmesi...
Çünkü yenilgimiz bizlerin, alçaklıkla savaşanların,
Sayıca azlığımızı kanıtlar yalnızca…
Ve sessiz kalanlardan tek beklediğimiz,
Utanç duymalarıdır…”
*****
Asıl adı Eugen Bertholt Friedrich Brecht…
Marksist şair, oyun yazarı, düşünür, fikir insanı, eleştirmen, tiyatro yönetmeni ve kuramcı…
Bertholt Brecht, unutulmaz oyunlarından başka kuramsal yazıları ve uygulamada gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki yeniliklerle 20. yüzyıl ve günümüz tiyatrosuna yön vermiş öncü isimlerdendir...
Kurucusu olduğu epik tiyatro anlayışı ile devrim yaratan Brecht, çağdaş siyasal ve devrimci sinemanın da yaratıcılarındandır…
Brecht 14 Ağustos 1956 tarihinde öldüğünde ardında bıraktığı eserler yaklaşık 60 cildi bulmuştu. Brecht’in eserlerine ve yaşam hikâyesine bakıldığında; dünya edebiyatına ve tiyatrosuna yön vermiş bir büyük yazarın henüz lise öğrencisiyken tuttuğu notları, yazdığı şiirleri okumanın verdiği heyecan bir yana, o genç Brecht’in korkularıyla, kaygılarıyla, isyanı ve öfkesiyle, Aşk’ları ve beklentileriyle, umudu ve umutsuzluğuyla, yani henüz on beş yaşında bir genç; hayat karşısında ne hissederse hepsiyle yüzleşilir adeta…
Eserlerini okurken o yılların Almanya’sına, dünyasına da tanıklık edilir aynı zamanda. Hitler, Nazizim, yoksulluk, dünyanın yaşadığı en büyük soykırım, Brecht’in kaleminden bir kere daha yazılır insanlık tarihine…
“İstediğince yalın görünsün göze,
Kuşkuyla bakın en küçük olaya bile!..
Sınayın gerekli olup olmadığını,
Hele alışılagelmiş türden ise!
Açıkça istiyoruz şunu sizden,
Sakın doğal bulmayın hep alışılageleni!..
Çünkü artık hiçbir şeye doğal denmemeli;
Şu kanlı kargaşanın, şu düzenli geçinen düzensizliğin,
Serserice başına buyrukluğun ve insanla ilintisini yitirmiş,
İnsanlığın egemen olduğu dönemlerde kimse demesin…
Doğaldır bu olup bitenler; böyle denmesin ki,
Her şeyin değişebileceğine inanılsın…
Dünyayı yoktan var eden ulu Tanrı;
Işık gerek, dedi, güneşi çağırdı…
Senin işin aydınlatmaktır dünyayı.
Çevresinde gezdireceksin lambanı…
Tanrı buyruğuna göre bundan böyle
Astlar dönecek üstlerin çevresinde.
Ve der demez başladı herkes dönmeye:
Büyüklerin çevresinde küçükler,
Güçlülerin çevresinde güçsüzler…
Hem gökyüzünde böyle, hem yeryüzünde.
Papanın çevresinde kardinaller,
Kardinallerin çevresinde piskoposlar,
Piskoposların çevresinde uzmanlar,
Uzmanların çevresinde uşaklar,
Uşakların çevresinde hizmetçiler,
Hizmetçilerin çevresinde köpekler, tavuklar, dilenciler…”
Hâlâ geçerliliğini yitirmeyen ne anlamlı dizeler değil mi?
*****
Bertolt Brecht…
20. yüzyıl Alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilen ve 10 Şubat 1898’de, Alman İmparatorluğu’na bağlı Bavyera Krallığı’nın Augsburg şehrinde doğan Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmeni...
Ailesi doğduğunda O’na “Eugen” ismini koyar fakat ileriki yıllarda kendisi adını “Bertolt” olarak değiştirecektir…
Utangaç bir çocuktur Eugen. İlk şiirleri, henüz 15 yaşındayken okul gazetesinde yayımlanır. 16 yaşında ise Augsburg’un yerel bir gazetesinde yazıları çıkmaya başlar…
1916 yılında; gençlik aşkı olan ve “Bi” diye hitap ettiği, Paula Banholzer’le tanışır. Bu ilişkiden 3 Nisan 1919 tarihinde oğlu Frank Banholzer dünyaya gelecektir. Çocuklarına, Brecht’in çok önem verdiği bir şair olan Frank Wedekind’in adını verirler. Fakat 1920 yılında Frank henüz 1 yaşındayken ayrılırlar…
Bertolt Brecht, edebiyata ve tiyatroya büyük ilgi duymasına karşın bir süre tıp eğitimi görür. 1918’de, 1. Dünya Savaşı’nın son yılında askere alınır ve bir hastanede görev yapar…
Aynı yıl “Ölü Askerin Öyküsü” adlı bir şiir yazar. Bu şiiri, yıllar sonra Nazilerce suçlanarak Alman yurttaşlığından atılmasına neden olmuştur…
Yine aynı yıl yani 1918’de ilk oyunu şiirsel bir dili olan “BAAL” yayımlanır. Oyunda, doğal içgüdülere ve anarşik bir cinselliğe övgü niteliği taşıyan bölümler vardır…
1922 yılında, oyuncu ve opera sanatçısı Marianne Zoff ile evlenir. 12 Mart 1923’te kızları Hanne Hiob dünyaya gelir. Bu evlilik 5 yıl sürecektir. Marianne ile evliyken, 1924 yılında ikinci oğlu Stefan’ı ve kızı Barbara’yı dünyaya getiren Helene Weigel ile tanışır. 1927 yılında Marianne Zoff’tan ayrılıp Helene Weigel ile üçüncü evliliğini yapar…
*****
“Buyurunca Hitler Hazretleri,
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını;
Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı...
Gözden düşmüş şairlerden biri,
Hem de en iyilerinden biri,
Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine, gitti aklı başından:
Unutulmuştu kendi adı!
Hemen seğirtti çalışma odasına,
Sanki öfkesinden kanatlanmıştı...
O saat bir mektup karaladı zorbalara:
‘Benimkileri de yakın!’ dedi. Benimkileri de!
Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
Kenarda bırakamazsınız beni!..
Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
Yakın benimkileri de!..”
*****
1925 yılında yazdığı “Adam Adamdır” adlı oyunu epik tiyatro anlayışının ilk denemesidir. Oyunda, sıradan bir işçi olan Galy Gay’in, sonradan nasıl insanlık için bir savaş makinesine dönüştüğünü, bu nedenle de kişiliklerin nasıl çözülüp dağıldığı anlatılır…
1928’de, “Üç Kuruşluk Opera”yı yayımlar. Tiyatro tarihinde çok önemli bir yeri olan bu eserde; Brecht, maceralarla dolu bir anti-kahramanlar dünyası aracılığıyla sadece geçmişe ışık tutmakla kalmaz, bugünün dünyasına ait çok somut gerçekleri işleyerek, günümüzü farklı bir bakış açısıyla yorumlamaya da imkân tanır. Oyun; ahlâk değerlerini irdeleyip savaşın korkunçluğunu sergilerken, müzikâl açıdan zengin ve esprili biçiminden de ödün vermez…
1930 yılında yayımladığı “Mahagonny Kenti’nin Yükselişi ve Düşüşü”nde, “Üç Kuruşluk Opera” gibi Brecht’le besteci Kurt Weil’ın işbirliği sonucunda ortaya çıkmış başarılı bir müzikâl oyundur. Bu ikinci operasında Brecht, artık görüşlerini somutlaştırarak kapitalist toplumun olumsuz bir ütopyasını sergilemektedir. Marksist Brecht için “Mahagonny”, burjuva saygınlığı yaldızının ardında gizlenen vahşi kapitalizmin simgesidir. Kent, halkın ihtiyaçlarını ve arzularını gerçekleştirmek için kurulmuş, bu ihtiyaç ve arzular da kentin yıkımına yol açmıştır. Yapısal olarak Mahagonny, operayı hicveden bir operadır…
*****
Almanya’da Nazilerin yönetime gelmesiyle birlikte Brecht, 1933 yılında Almanya’yı terk eder. Önce İsviçre’ye, oradan Danimarka’ya geçer. 1939’a kadar kaldığı Danimarka’da Tak-Tik, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Galilei’nin Yaşamı, Cesaret Ana ve Çocukları gibi her biri başyapıt olan oyunlar yazar…
Bunlardan “Galilei’nin Yaşamı”, Brecht’in üzerinde en çok çalıştığı oyundur. Yazar, yaşamının son on dokuz yılında bu oyunla meşgul olmuş ve içinde bulunduğu koşullardaki önemli değişiklikleri de oyuna yansıtmıştır…
1939 yılında Danimarka’nın da Nazi tehdidi altına girmesi üzerine önce Finlandiya’ya, oradan da ABD’ye geçer...
Brecht’in oyunlarından bazıları bu dönemde İngilizceye çevrilir ve ABD’de sahnelenir. Ne var ki, bu ülkede izleyici Brecht’in oyunlarından tedirgin olur ve ilgi göstermez...
1947’de ABD’de esen Soğuk Savaş rüzgârı, Brecht’in Amerika’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu tarafından sorguya çekilmesine yol açar. Brecht, bu sorgulamada dünya görüşüne ilişkin suçlamalara karşı çıkar. Artık ABD’de de barınamayacağını anlamıştır…
1948 yılında, Alman Demokratik Cumhuriyeti yöneticilerinin çağrısı üzerine Doğu Berlin’e yerleşir ve içlerinde eski eşi Helena Weigel’in de bulunduğu bir grup oyuncuyla “Berliner Ensemble” adlı tiyatro topluluğunu kurar. Berliner Ensemble; gerek kuramsal çalışmaları, gerek sahnelediği çok başarılı oyunlarıyla dünya çapında tanınır...
*****
Dünya tarihinin en kanlı iki savaşına tanıklık eden Bertholt Brecht; geleneksel tiyatro anlayışını ilk kez belli bir estetiğe oturtarak, 20. yüzyıl tiyatrosunun en köklü değişikliğini gerçekleştirmiş ve Epik Tiyatro’nun kurucusu olmuştur…
Brecht, hayatı boyunca hep dünyadaki bu BOZUK DÜZENİN DEĞİŞMESİNDEN YANA olmuştur...
Aynı zamanda insanların fırsat eşitliğine ve düşünce özgürlüğüne sahip olmasını, adaletli bir düzenin kurulmasını istemiştir...
Benimsemiş olduğu Marksist dünya görüşü doğrultusunda, böylesine bir dönüşümün gerçekleşeceğine inanmıştır. Ve tiyatronun bu amaca ulaşmak için en etkili araçlardan biri olduğunu düşünmüştür…
14 Ağustos 1956 tarihinde, Doğu Almanya’nın Berlin şehrinde kalp krizi nedeniyle bu dünyadan ayrılana kadar Brecht, üretimleriyle dünyayı değiştirmek istemiş ve bu doğrultuda kendinden sonrası için değişmez ve aşılmaz referans kaynağı olmayı başarmıştır…
Kendisini, 2. Dünya Savaşı yıllarında duvarlara “Savaş istiyoruz!” diye yazan Nazilere karşı yazdığı ve tüm dünya barışseverleri tarafından slogan haline gelen şu dizelerle anmak istiyorum:
“”Savaş istiyoruz!”
En önce vuruldu bunu yazan…”
İktidar ve kazanmak uğruna bu bel altına vurmanın normalleştiği bir yine, yeniden seçim öncesinde; fikirleri ve duruşuyla düştü ya aklıma: Bir Bertolt Brecht geçti bu dünyadan dostlar. Bir usta...
Anısına, yaşama katkısına, her dem dik duruşuna ve muhteşem üretimlerine saygıyla…




FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI