Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
Hasan Âli Yücel, 126 yaşında…
Tarih: 17-12-2023 11:23:00 Güncelleme: 17-12-2023 11:23:00


Bugün Cumhuriyet döneminin en devrimci eğitim, kültür ve siyaset adamlarından biri doğdu dostlar…

 

 

“Ben hayatta en çok babamı sevdim!

Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk,

Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek.

Nasıl koşarsa ardından bir devin,

O çapkın babamı ben öyle sevdim…

 

Bilmezdi ki oturduğumuz semti!

Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi.

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.

Atlastan bakardım nereye gitti,

Öyle öyle ezber ettim gurbeti…

 

Sevinçten uçardım hasta oldum mu;

Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a.

Bi helalleşmek ister elbet, değil mi oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oyununu;

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu…

 

En son teftişine çıkana değin,

Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için;

Açıldı nefesim, fikrim, can evim;

Hayatta ben en çok babamı sevdim…”

 

Hepimizin iç sesi dizeler de; oğlu şair Can Yücel’in bu kadar hasret çektiği ve bu kadar çok sevdiği babası doğdu bugün. 17 Aralık 1897’de, Hasan Âli Yücel doğdu, İstanbul’da. Hasan Âli Yücel, 126 yaşında…

 

*****

 

Yaşadığı ve görev yaptığı dönem de dikkate alındığında Türkiye’nin en devrimci Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel; baba tarafından Giresun-Görele'nin Daylı Köyü'nden Posta Nazırı Göreleli Hasan Ali Efendi'nin, anne tarafından ise Japon sularında batan Ertuğrul Fırkateyni süvarisi Deniz Albay Ali Bey'in torunudur. Ali Rıza Bey’den olur, Neyyire Hanım'dan doğar Hasan Âli Yücel…

 

Hasan Âli Yücel’in gelişiminde içine doğduğu toplumsal çevre etkili olmuştur. Anne ve baba ekonomik açıdan iyi koşullara sahiptir. Ali Rıza Bey ile Neyyire Hanım'ın evlenmelerinden 3 yıl sonra Hasan Âli dünyaya gelir. Hem tek çocuk olarak hem de hayli geniş bir aile ortamında büyür. Aile için her şey güzel giderken baba Ali Rıza Bey, işsiz kalır. Evdeki değerli eşyaların satılmasını gerektirecek kadar sıkıntılı günler yaşarlar…

 

Hasan Âli, çocukluğunun ilk yıllarında, ailesiyle Merkez Efendi Mahallesi'ndeki Yenikapı Mevlevihanesi ziyaretlerine katılır. Burada izlediği mistik makam ve fasıllar, dönüş törenleri, O'nun müzik yeteneğinin belirginleşmesini sağlar. Çevrede "Müzik Üstadı" olarak tanınan Mehmet Celaleddin Dede Efendi'nin yönettiği Müzik Mektebi’nde eğitim görür…

 

Hasan Âli, 1901 yılında, henüz 4 yaşındayken Laleli'deki Yolgeçen Mektebi'ne kaydedilir. Yazı yazma isteği oldukça fazladır.

Bu nedenle, bir zorunluluk olmamasına rağmen, kendi kendine yazı yazmayı öğrenir. Edindiği bilgileri evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara anlatmaktan zevk alır. Öğrenme ve anlatma zevki artık iyice belirginleşmiştir…

 

6 yaşına geldiğinde, ailesiyle Gümüşsuyu'ndaki yazlık köşke taşınırlar. Hasan Âli de Topkapı’da bulunan Taş Mektep'e yazdırılır. 1906 yılında, 9 yaşındayken yani Mekteb-i Osmani yılları başlar. Burada ilgisini çeken yeniliklerle karşılaşır. Örneğin; yazı tahtasını, haritaları ve sıraları ilk görür ve sınıf ortamıyla tanışır. Ayrı ayrı hocalardan dersler alır...

 

*****

 

Hasan Âli Yücel 11 yaşına geldiğinde, yani 1908 yılında Meşrutiyet ilan edilir. Artık her yerde hürriyet şiirleri, marşları ve şarkıları duyulmaya başlanmıştır. Bunları, zevkle ezberler ve söyler. Beş yıllık bu okulu, 1911 yılında, pekiyiden de üstün bir derece olan –aliyyülâlâ- ile bitirir…

 

Mekteb-i Osmani'den sonra Hasan Âli için Vefa İdadisi dönemi başlar. Mektepli dergisinin açtığı yarışmaya katılarak, "İntikam Olsun!" başlıklı ilk yazısını burada öğrenciyken yazar. Bu yazı, 17 Ekim 1913'te yayınlanır. Ne var ki, son sınıftayken, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle askere alınır; okula ara vermek zorunda kalır. Önce asteğmen, sonra teğmen olarak toplam üç buçuk yıl askerlik yapar. 2 Aralık 1918 tarihinde terhis edilir…

 

Askerlik sonrası öğretimini Darülfünün’da tamamlama imkânı bulur. Liselerin son sınıfında okurken askere alınan gençlere böyle bir imkân tanınmıştır. Önce Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırır. Bir yandan da İfnam gazetesinde çalışır. Türk Sesi gazetesinin kurucuları arasında yer alır. Ancak hukuk öğretimini, dersteki yöntemi yüzünden tartıştığı hocası Celalettin Arif Bey'e kızgınlığı nedeniyle yarıda bırakmak zorunda kalır. Buradan Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Şubesi'ne kaydolur. Artık Cağaloğlu’ndaki Darülmuallimin-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu)'nin öğrencisidir…

 

Bu dönemde; Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairlerle ikbal Kıraathanesi'ne gidip gelmeye başlar. İstiklal Savaşı'nın zor günleri yaşanmaktadır. Ortalıkta İnönü Savaşlarına ilişkin haberler vardır. Hasan Âli, gazetesinde özellikle bu savaşlara ilişkin haberler verir. Bunları söz konuşu kıraathaneye de ulaştırarak dostlarını bilgilendirir…

 

Ulusal protesto hareketlerine, örneğin, bunların ilki ve en büyüğü olan 23 Mayıs 1919'da düzenlenen Sultanahmet Mitinglerine katılır. Kendisini Edebiyat Fakültesi çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip Tunç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Mehmet Emin Erişirgil'in filozof Henri Bergson merkezli tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık Artur Schopenhauer, John Stuart Mili, Herbert Spencer gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır. Hasan Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın sıkıntısını duyar. Ki, sonralarda kendi bakanlığı döneminde, ‘Tercüme Hareketi’ni başlatmasında bu deneyiminin rolü olmuştur…

 

*****

 

Hasan Âli'nin üzerinde etkisi olan hocalar arasında, Kuvayı Milliye hareketini Akşam gazetesindeki yazılarıyla

destekleyen Necmettin Sadık Sadak'ın özel bir yeri vardır. O'nu günlük gazetelerde yazı yazmaya özendiren, örneğin Akşam gazetesinde "Pazartesi Konuşmaları" başlığı altında köşe yazıları yazmaya yönelten Necmettin Sadık'tır…

 

Darülmuallimin-i Aliye'den "Ruh ve Beden" üzerine yaptığı tez niteliğindeki otuz sayfalık bir çalışmasıyla 1921 yılında mezun olur…

 

*****

 

Hasan Âli, öğretimini bitirir bitirmez öğretmen olarak tayin edilmez, bu yüzden özel bir okulda bir süre ücretli ders vermek zorunda kalır. 1921 yılının sonunda, bazı hocalarının desteğiyle Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci disiplinini sağlamak amacıyla oluşturulmuş inzibat memurluğuna atanır…

 

1922 yılında, askerlik döneminden arkadaşı olan Necati Tansel'in kız kardeşi Refika Hanım’la İstanbul’da evlenir. 19 Aralık 1922 tarihinde ise İzmir Erkek Muallim Mektebi'ne Edebiyat öğretmeni olarak atanınca eşi İstanbul’dan İzmir’e gelir. İzmir, Yunan işgali ve zulmünün izleriyle doludur. Burada bir grup meslektaşıyla Muallimler Birliği ve Türk Ocağını kurar...

 

Hasan Âli, Mustafa Kemal ile ilk kez burada, 2 Şubat 1923 tarihinde karşılaşır. Halkın katıldığı bir toplantıda söz alarak Mustafa Kemal'e, mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceğini sorar. Mustafa Kemal, kendisine, ilke olarak ‘Eğitim Birliği’ ve karma uygulamadan söz ederek cevap verir…

 

*****

 

İzmir’deki öğretmenliği uzun sürmez, 1923 yılının sonlarına doğru İzmir’i ve işini bırakarak hamile eşiyle birlikte İstanbul'a dönerler. Bu yıllar, Laleli'de Kitapçı Ahmet Halil'in evinde kiracılıkla başlar. Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nde, alanıyla ilgisiz bir işte 2 ay kadar çalışmak zorunda kalır…

 

1924 yılında yeniden mesleğine döner. İlk olarak Kuleli Askeri Lisesi'nde Edebiyat öğretmenliği yapar, ardından İstanbul Erkek Lisesi'ne Felsefe öğretmeni olarak atanır. Sonraki ders yılında, var olan görevine ek olarak edebiyat derslerine de girmeye başlar…

 

1926'dan itibaren İstanbul Erkek Lisesi'nde Felsefe ve İçtimaiyat (Sosyoloji) öğretmenliği ile Galatasaray Lisesi’nde Malumat-ı Vataniye öğretmenliği yapar. 1927 yılında sona erecek olan öğretmenlik yıllarında; "Felsefe Elifbası", "Süri ve Tatbiki Mantık", Hıfzı Tevfik ve Hamamizade İhsan ile birlikte yazdığı "Türk Edebiyatı Numuneleri" adlı eserlerini yayınlar...

 

1926 yılında da Can ile Canan adını verdikleri ikizleri doğar. Gülümser adlı üçüncü çocukları ise 1936 doğumludur…

 

*****

 

3 Mart 1924'te yürürlüğe giren Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasının sonucu olarak, öğretim kurumlarının hepsi Maarif Vekâletine bağlanmış, bu çerçevede, 1926 yılında Mustafa Necati döneminde Maarif Emirlikleri kurulmuş ve ülke mıntıkalara ayrılmıştır…

 

1927 yılının başında, Hasan Âli; Reşat Şemsettin Sirer ile birlikte "Mıntıka Müfettişleri" unvanıyla İstanbul Maarif Emirliğine verilirler…

 

Müfettişlik döneminde, öncelikle yazı ve dil sorunları üzerine yoğunlaşır. Tevfik Fikret'in batılılaşma (modernleşme) doğrultusundaki düşüncelerine ilgi duyar. O'nun "Tarihi Kadim-Doksan Beşe Doğru" adlı şiir kitabını Latin harfleriyle yayınlamasının altında bu ilgi ve hayranlık yatmaktadır. Bu eser aynı zamanda Latin harfleriyle basılan ilk eserdir…

 

1929 yılının sonunda İkinci Sınıf Maarif Müfettiş Umumiliğine yükselir. Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekâleti Teftiş Kurulu üyesi olur. 1930 yılında Maarif Vekili Cemal Hüsnü Toray, kendisini araştırma ve inceleme göreviyle Paris'e gönderir…

 

Bu dönem, Hasan Âli'nin batı uygarlığıyla ilk kez karşılaşması açısından önemlidir. Bu süre içerisinde, öğretim kurumlarını inceler ve Fransız kültürü üzerine araştırmalar yapar. Oradaki Türk öğrencilerin denetimiyle görevli müfettiş Salih Zeki ile beraber Londra'ya iki haftalık bir teftiş gezisinde bulunur. Salih Zeki geri çağrılınca müfettişlik görevi Hasan Âli'ye verilir. Bu arada Fransızcasını geliştirmeye çalışır, opera ve tiyatro sanatlarıyla ilgilenir…

 

1930 yılının sonunda, geniş bir inceleme ve araştırma dosyasıyla Türkiye'ye döner. 1936 yılında bu incelemesini "Fransa'da Kültür İşleri" adıyla yayınlar…

 

*****

 

Demokrasiye geçiş denemesi çerçevesinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra Mustafa Kemal, ülke boyutunda bir denetleme gezisine çıkmıştır. Her bakanlık, O'na danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde araştırmalarda bulunacak bir müfettiş görevlendirir. Maarif Vekâleti de bu görevi 33 yaşındaki genç Hasan Âli'ye verir…

 

Bu gezinin ilk durağı Kayseri'dir. Burada, Mustafa Kemal, ders dinlemek üzere kentin lisesine davet edilir. Girdikleri sınıfta felsefe dersi yapılmakta ve öğrencilerin önünde yazarı Hasan Âli olan ders kitabı bulunmaktadır. Mustafa Kemal, hem öğretmenin anlatımını dinler hem de ders kitabını inceler. Arapça terimler boldur, anlaşılma güçlüğü vardır. Mustafa Kemal, birlikte yedikleri akşam yemeğinde, Hasan Âli'ye bu sorunu çözmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Bu görüşmede Hasan Âli, dilde sadeleşme ve birliğin sağlanmasının kişisel girişimlerle değil, merkezi-kurumsal çalışmalarla oluşturulabileceği düşüncesinde olduğunu söyler. Buna rağmen, bu doğrultudaki kişisel çabalarını sürdürmekten de geri durmaz...

 

3 Mart 1931'e kadar devam eden bu 3 aylık gezi esnasında, Mustafa Kemal'le Hasan Âli arasında oldukça anlamlı bir diyalog daha gerçekleşir. Mustafa Kemal, bir gün, yanında bulunanlara "Türk milleti ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" diye sorar. Yanındakiler doğal olarak görüşlerini bildirirler. Sonra Hasan Âli söz alır; "Paşam," der. "Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hâle gelirse o zaman kurtulmuş olur." Mustafa Kemal, kendisine, "Bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir." diyerek takdirlerini bildirir…

 

*****

 

Bu gerçekleşen geziden 1 yıl sonra, dil devrimini doğru temeller üzerinde geliştirmek düşüncesiyle 12 Temmuz 1932'de, Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur. Cemiyetin başkanı Samih Rifat, sekreteri Ruşen Eşref Günaydın, üyeleri ise Celal Sahir Erozan ile Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dur…

 

1932 yılının Eylül ayında, Dolmabahçe Sarayında ilk Dil Kurultayı toplanır. Türk dilinin sorunları tartışılır, görüşler sunulur, ana program oluşturulur ve Merkez Heyeti seçilir. Kurultaydan sonraki ilk Merkez Heyeti toplantısında alt çalışma kolları oluşturulur. Hasan Âli, Etimoloji Kolu Başkanlığına getirilir…

 

Hasan Âli, Güneş-Dil Teorisini gerçekçi bulmadığı için, bu çerçevedeki tartışmalara katılmaz. Bu yıl içinde Hasan Âli; "Mevlana'nın Rubaileri", "Goethe: Bir Dehanın Romanı", "Türk Edebiyatı'na Toplu Bakış" adlı kitaplarını da yayınlar…

 

Goethe üzerine çalışması Türkçede ilk olması nedeniyle, Goethe madalyasıyla ödüllendirilir…

 

Yaşar Nabi Nayır'ın da dediği gibi, "Aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı" olan Hasan Âli Yücel; 1930'lu yıllarda sanat, edebiyat, felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış, yazılar yayınlamıştır…

 

1932 yılında; batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne müdür olarak atanır…

 

Gazi Eğitim Enstitüsü'nde, kendisinin hem arkadaşı hem de meslektaşı eğitimci İsmail Hakkı Tonguç da öğretim üyesidir. Yakın bir işbirliği içindedirler.

 

Bu dönemde, 1917 ile 1933 yılları arasında yazdığı didaktik şiirlerini "Dönen Ses" adıyla yayınlar. Bu şiirleriyle, çocuk edebiyatına katkıda bulunmuş şairlerden birisi olarak da kabul edilir…

 

1933 yılı sonunda Maarif Vekâleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü'ne atanır. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform düşüncesi üzerine yoğunlaşır. Bu çerçevedeki araştırmaları ve düşüncelerini "Türkiye'de Orta Öğretim" adlı eseriyle ortaya koymayı dener…

 

Genel Müdürlüğü döneminde, bir gün, Bakan Hikmet Bayur mevzuata aykırı bir ricada bulunur; tartışırlar. Bunun üzerine, maddi bir güvencesi olmamasına rağmen istifa eder. Ancak Bakanın özür dilemesiyle görevine döner. Bu arada seçim tarihi yaklaşmaktadır. 1934'te Cumhuriyet Halk Partisi'ne dilekçe vererek milletvekili adayı olarak önerilmesini talep eder ve sonrasında İzmir Milletvekili olarak Meclis’e girer…

 

O'nun, özellikle 1935 ile 1937 yılları arasında yayınladığı yazıları; hem eğitim ve kültür alanındaki yoğun ilgisinin belgesi hem de Maarif Vekilliği'ne hazırlandığının göstergesi niteliğindedir…

 

*****

 

Yıl, 1938… 10 Kasım’da Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk ölür ve naaşını Büyük Millet Meclisi adına taşıyacak grup kura çekilerek oluşturulacaktır. Hasan Âli Yücel, seçilen 12 milletvekili arasındadır. Sevgiyle bağlı olduğu Atatürk'e karşı son görevini yerine getirir…

 

11 Kasım 1938'de, İnönü, Cumhurbaşkanı seçilir. 28 Aralık 1938'de, Hasan Âli Yücel, 41 yaşında iken, istifa eden Saffet Arıkan'ın yerine Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili olur. Özellikle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla büyük bir reform hareketi başlatır ve gerçekleştirir. Ülkemizin bugüne gelişinde, O'nun dönemindeki bu reformların yadsınamaz bir işlevi olduğu açıktır…

 

Hasan Âli Yücel, 1 ve 2 Mayıs 1939 tarihlerinde; On Yıllık Neşriyat Sergisi ve Birinci Türk Neşriyat Kongresi'ni açar, Yazarlar, yayıncılar, eğitimciler, araştırmacılar, sanatkârlar, milletvekilleri, bakanlık görevlilerinden oluşan kongre; çeşitli alt gruplara ayrılarak sorunlar ve öneriler üzerinde çalışır…

 

17 Temmuz 1939'da da bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların katıldığı; eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemek amacıyla Birinci Maarif Şurası toplanır. Böylece milli eğitimde çok önemli bir yeri olan bir gelenek başlatılır…

 

15-21 Şubat 1943 tarihlerinde de yine Hasan Âli Yücel'in başkanlığında, İkinci Maarif Şurası, okullarda ahlâk terbiyesinin geliştirilmesi gündemiyle açılır. Aynı yılın Ocak ayında Bakanlık'la öğretmenler arasında iletişimi sağlamak için Tebliğler Dergisi, Şubat'ında da İlköğretim Dergisi yayınlanır…

 

*****

 

Hasan Âli Yücel ve devrimler, devrimler…

 

1930'lu yıllar içinde, güzel sanatlar alanında çeşitli adımlar atılmış; ulusal değerlerin oluşturulması ve geliştirilmesi doğrultusunda oldukça büyük mesafe alınmıştır. 31 Ekim 1939'da, Hasan Ali Yücel, söz konusu adımların sonucu olarak Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi'ni açar. Her yıl 31 Ekim’de bir kere düzenlenen bu sergi Ankara'da kurulur ve 1 ay devam eder. Sergide, 1939 yılından itibaren Maarif Vekilliği'nin yılda 3 sayı yayınladığı Güzel Sanatlar Dergisi’ne de yer verilir. Bu dergi, Türkiye'de ilk renkli röprodüksiyon kullanılarak oluşturulmuş bir dergidir...

 

Günümüzde resmi kurumlarda ve bankalarda bulunan zengin tablo ve resim koleksiyonlarının büyük kısmının bu sergiye katılmış eserlerden oluştuğu düşünülürse, bu sergi ve derginin önemi daha iyi anlaşılabilir...

 

*****

 

Hasan Âli Yücel, Birinci Neşriyat Kongresi'nde dünyayı, özellikle batıyı tanımak zorunluluğunun altını çizmiş; "Bu zorunluluk, bizi geniş bir tercüme seferberliğine davet ediyor" demiştir…

 

Bu düşünceyle kurulan Tercüme Heyeti, ilk toplantısını 28 Şubat 1940'ta, Ankara'da yapar. Heyet, Dr. Adnan Adıvar başkanlığında dört toplantı yapmış ve bir ‘Daimi Büro’ oluşturulur. Nurullah Ataç'ın yönettiği Büro'nun üyeleri arasında; Saffet Pala, Sabahattin Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal ve Nusret Hızır vardır…

 

Daimi Büro’nun kuruluşundan kısa bir süre sonra hızla çalışmalar başlar. 1946 yılı sonunda, Dünya Edebiyatı klasiklerinden 496 eser Türkçeye çevrilir. Bu eserlerin yanında, özellikle felsefe ders kitabı sıkıntısı nedeniyle önemli kimi filozofların kitapları Türkçeye kazandırılır…

 

19 Mayıs 1940 tarihinden itibaren iki ayda bir Tercüme Dergisi yayınlanır…

 

*****

 

Devrimler dedim ya dostlar. Dilerseniz devam edeyim anlatmaya:

 

Maarif Vekâleti, Hollanda’nın Leiden kentinde Leiden Üniversitesi tarafından İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak 3 dilde yayınlanan İslam Ansiklopedisi'nin çevirisini kararlaştırarak; bu konudaki çalışmayı yapmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni görevlendirir. 13 ciltlik bu ansiklopedi, ancak 1988'de tamamlanabilmiştir…

 

Daha sonra adı Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen ve ilk resmi ve telif Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi'nin ön çalışmaları başlatılır. Bu ansiklopedi de 33 cilt halinde -yıllar içinde- ancak tamamlanabilmiştir…

 

Ayrıca, 1943 ile 54 yılları arasında da Celal Esat Arseven'in hazırladığı 5 ciltlik Sanat Ansiklopedisi yayınlanır…

 

1939 yılından itibaren; İlköğretim 1939, Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi 1939, Teknik Öğretim 1940, Tercüme Dergisi 1940, Tarih Vesikaları 1941, Kadın-Ev 1943 ve Köy Enstitüleri 1945 gibi dergilerin çıkarılmıştır…

 

*****

 

Vee efsane. Köy Enstitüleri…

 

Adım adım, aşama aşama, bilinçli ve plânlı bir şekilde altı doldurulmuş olan Köy Enstitüleri’ne gelmiştir sıra…

 

17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri kurulmaya başlanır. 1942-43 öğretim yılında; bu okullara öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek için, Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur…

 

Sayıları zamanla 21'i bulan Köy Enstitüleri, 1944'ten sonra yılda ortalama 2000 öğretmen yetiştirmiştir. Ne var ki, 1946'da bu öğretim kurumları -tartışma konusu olmaları nedeniyle kapatılmıştır…

 

*****

 

Konservatuvarların kurulması…

 

1924 yılında, Ankara’nın Cebeci semtinde kurulan Musiki Muallim Mektebi’ni reform olarak geliştirmek isteyen Mustafa Kemal; müzik eğitimi alanında da yeni reformlar emreder. Nihayetinde bir takım ön hazırlıklar yapılır ve 20 Mayıs 1940 tarihinde Devlet Konservatuvarının kuruluş yasası çıkarılır…

 

Başlangıçta müzik ve temsil kolundan oluşan bu konservatuvarın, ülkemiz sanat hayatında büyük etkisi olmuştur. Ayrıca, konservatuvar ile Tercüme Bürosu arasında ilişki sağlanmış; çeviriler yoluyla, Türk tiyatro yazarları ve oyuncuları için örnekler sunulmuştur…

 

Günümüzün Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ve Operaları ve hatta bazı özel tiyatrolar bu kaynaktan beslenerek oluşmuştur…

 

*****

 

Hasan Âli Yücel, 1940-41 yıllarında, dilin Türkçeleştirilmesi ve bütün bilim dallarının ifade aracı haline gelebilmesi doğrultusundaki çalışmalara ağırlık verir. İlk olarak, 6 Haziran 1941'de Birinci Coğrafya Kongresi'ni toplar. Sonra Gramer Komisyonu'nu toplantıya çağırır. Tahsin Banguoğlu'na "Ana Hatlarıyla Türk Grameri" adlı bir eser hazırlatır ve yayınlatır. Ardından, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun dilinin Türkçeleştirilmesine katkıda bulunur…

 

Ayrıca, çeşitli bilim dallarının sözlükleri yayınlanır. Bunlar arasında; İmla Kılavuzu 1941, Gramer Terimleri 1942, Coğrafya Terimleri 1942, Felsefe ve Gramer Terimleri 1942, Hukuk Lügati, Tıp Lügati 1944, Türkçe Sözlük 1944 gibi çok önemli eğitim eserleri bulunmaktadır. Bunların dışında, Tanıklarıyla Tarama Sözlüğünün ilk ciltleri yayınlanır…

 

Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan terimler, 1939 yılından başlayarak ders kitaplarında kullanılmaya başlanır. Ayrıca, ders kitaplarının hem basılması hem de yurt genelinde hizmete sunulması için bir teşkilat kurulur. 1940 yılında "Ders Kitapları Düzeltme Kılavuzu" yayınlanır…

 

*****

 

Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekili olarak gerçekleştirdiği devrimlerden söz etmeye devam edelim…

 

Meslek okullarının sorunlarını çözümlemek amacıyla 1933 yılında, Maarif Vekilliği bünyesinde Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü kurulur. 1941'de Vekâlet Merkez Örgütünün yeniden düzenlenmesi sürecinde, Bakan'a bağlı ikinci bir müsteşarlık olan Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı oluşturulur…

 

Böylece 1942-1943 öğretim yılında bu alandaki okul sayısı 113 iken; 1949 yılında 275'e, kurs sayısı ise 42 iken 470'e çıkar…

 

22 Ekim 1938'de kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 29 Mayıs 1942'de Maarif Vekâletine bağlanır, başına da başarılı bir sporcu olan Vildan Aşir Savaşır getirilir. Zaman İkinci Dünya Savaşı sonrasıdır. Uluslararası ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Bu ilişkilerin oluşturduğu atmosferde, Türk sporu yurtdışına açılmaya başlar. Bu durum sporcular için bir teşvik olur…

 

Hasan Âli Yücel, çok geçmeden, 18 Şubat 1946'da Beden Eğitimi ve Spor Şurası'nı açar. 6 gün süren Şura'da beden eğitimi ve sporun sorunları tartışılır, çözümler üretilir ve bir program hazırlanır…

 

Eski eserlerin bakımı, onarılması çalışmaları ve müzelerin kurulması; kuşkusuz Atatürk zamanında başlar ya; 1944 yılında, bu alandaki çalışmaların daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kurulur. 16 Şubat 1945 yılında da 12 müzeci uzmanın katıldığı Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu toplanır. Açış konuşmasını da doğal olarak Hasan Âli Yücel yapar…

 

Hasan Âli Yücel, 1945'te, 4-20 Kasım arasında Londra'da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında ülkemizi temsil eder. Burada yaptığı konuşmada; Birleşmiş Milletlerin eğitim ve öğretim alanında yapacakları iyi iş birliğinin, dünya barışının temeli olduğunu vurgular…

 

UNESCO'nun statüsüne ilişkin antlaşma, 20 Mayıs 1946'da Türkiye tarafından imzalanır. 3 yıl sonra da UNESCO-Türkiye Milli Komisyonu Ankara'da toplanır…

 

Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekâleti olarak görev yaptığı dönemde; Ankara Fen Fakültesi (1943), İstanbul Teknik Üniversitesi (1944) ve Ankara Tıp Fakültesi (1945) kurulur. Dört yıl gibi bir hazırlıktan sonra ise 15 Haziran 1946'da, 4936 sayılı Üniversiteler Yasası çıkarılır…

 

Bu yasayla, yükseköğretim kurumlarının Bakanlık ile olan ‘sıkı bağı’ önemli ölçüde gevşetilmiş; mevcut kuruluşlar, yapısal bir bütünlüğe kavuşturulmuştur. Böylece üniversiteye organik bir karakter kazandırılmıştır. Bu yasanın getirdiği bir başka sonuç ise ‘dışarıdan denetim’ yerine ‘içeriden denetim’ getirmiş olmasıdır. Ankara Üniversitesi de bu yasanın sonucu olarak kurulmuştur…

 

Hasan Âli Yücel, 5 Ağustos 1946 tarihinde, 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Milli Eğitim Bakanlığı görevinden istifa eder. İstifasının ardından gazetecilik yapmaya başlar. Dönemin en etkin gazetelerinden biri olan Ulus'ta yazılar yayınlar. 21 Kasım 1950 tarihinde üyesi olduğu partiden ayrılır ve politik hayatını noktalar…

 

1950 ile 1960 yılları arasında, Cumhuriyet gazetesinde "Köşemden" başlığı altında yazılar yazar, yurtdışı gezilere çıkar. Kıbrıs ve İngiltere gezilerinden sonra izlenimlerini, düşüncelerini "Kıbrıs Mektupları" ve "İngiltere Mektupları" adıyla yayınlar. 4 yıl kadar bir süre İş Bankası Yayın İşlerini yönetir, 1960 yılında burayı da bırakır…

 

*****

 

Yorulmuştur artık. Dedim ya: Yaşadığı ve görev yaptığı dönem de dikkate alındığında Türkiye’nin en devrimci Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel, kalp ve şeker rahatsızlığı nedeniyle kendini iyi hissetmemektedir. 1960 yılı yaz aylarını İstanbul-Orhantepe’de geçirir. Eylül ve Ekim aylarında Milli Eğitim Planı'nın hazırlık çalışmalarını yürüten komisyon toplantılarına katılır. Kasım ortalarında UNESCO'nun 2. Genel Kurul Toplantısına katılmak üzere Paris'e gider…

 

26 Şubat 1961’de olabildiğince soğuk bir İstanbul sabahında, misafir olarak kaldığı Prof. Dr. Tevfik Sağlam'ın evinde yaşadığı enfarktüst sebebiyle aramızdan ayrılır. Ve bir dönem kapanır…

 

Cenazesi, 3 Temmuz 1943'te açılışını yaptığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Kliniği'nden alınarak Ankara'ya getirilir. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki hazırlanan katafalka konulur ve 2 Mart'ta büyük bir törenle Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilir…

 

Hayatı görevlerde ve ailesinden uzak geçmiştir ya; oğlu şair Can Yücel’e, işte o hasretle yazdırır “Ben Bu Dünyada En Çok Babamı Sevdim” şiirini. Mevkisi göz önüne alındığında ve artık sıradan bir olaymış gibi yaşanan, makam sahibi devlet insanlarının bırakın ailesini yakın-uzak çevresini bile ihya ettiği şu dönemin aksine; öz oğlu Can Yücel’e iş-makam vermeyip, yurt dışına çalışmaya gönderebilecek kadar ahlâklı ve dürüst bir insandı O…

 

İnsanlığına, bu vatana kattıklarına, kendinden ve ailesinden geçecek kadar üretimlerine, anısına minnet ve saygıyla…

 

Çağın en güzel gözlü Maarif Müfettişi Hasan Âli Yücel, 126 yaşında…





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI