Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
Mehmet Âkif Ersoy, 150 yaşında...
Tarih: 21-12-2023 09:45:00 Güncelleme: 21-12-2023 09:45:00


 

20 Aralık 1873’te, İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde bulunan Sarıgüzel Mahallesi’nde dünyaya gelir. Mehmet Âkif, tam tamına 150 yaşında...

 

Nüfusa kaydı, doğumundan sonra babasının imamlık yaptığı ve ilk çocukluk yıllarını geçirdiği Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde yapıldığı için nüfus kâğıdında Âkif'in doğum yeri Bayramiç olarak geçer...

 

Annesi Buhara'dan Anadolu'ya geçmiş Özbek bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise Kosova doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi'dir. Babası, ona ebced hesabıyla doğum tarihini ifade eden "Ragif" adını verir. Fakat telaffuzu zor geldiğinden arkadaşları ve annesi ona "Âkif" ismiyle seslenir, zamanla bu ismi benimser...

 

Çocukluğunun büyük bölümü, annesinin Fatih Sarıgüzel Mahallesi’ndeki evinde geçer. Kendisinden küçük, Nuriye adında bir de kız kardeşi vardır...

 

*****

 

Mehmet Âkif, 1913 yılında yazdığı "Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk!" mısrasıyla başlayan ve kavmiyetçiliği eleştirdiği şiirinin sonunda "Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavud'um / Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!" mısralarıyla bizzat şiirinde kendisini Arnavut olarak tanıtmıştır...

 

İlköğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebinde, o zamanların âdeti gereği 4 yıl, 4 ay, 4 günlük iken başlar. İki yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçer ve babasından Arapça öğrenmeye başlar. Ortaöğrenimine, 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlar. Aynı zamanda Fatih Camii'nde Farsça derslerini takip eder. Mehmet Âkif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde hep birinci olmuştur...

 

Bu okulda onu en çok etkileyen kişi, dönemin ‘hürriyetperver’ aydınlarından birisi olan Türkçe öğretmeni Hersekli Hoca Kadri Efendi'dir..

 

Rüştiyeyi bitirdikten sonra annesi medrese öğrenimi görmesini ister, ancak babasının desteği sonucu 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi'ne kaydolur. 1888 yılında okulun yüksek kısmına devam etmekteyken babasını kaybetmesi ve ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması aileyi yoksulluğa düşürür. Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı, aynı arsa üzerine küçük bir ev yapar, aile bu eve yerleşir. Bir an önce meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak isteyen Mehmet Âkif, Mülkiye İdadisini bırakır. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebine (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydolur...

 

Dört yıllık bir okul olan Baytar Mektebi'nde Bakteriyoloji öğretmeni Rıfat Hüsamettin Paşa, Âkif'in pozitif bilim sevgisi kazanmasında etkili olmuştur. Okul yıllarında spora ilgisi başlar. Mahalle arkadaşı Kıyıcı Osman Pehlivan'dan güreş öğrenir. Başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katılır...

 

Şiire olan ilgisi okulun son iki yılında artar. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitirir. Daha sonra bu okulda Türkçe öğretmenliği de yapmıştır. Bu arada Resimli Gazete ve Servet-i Fünun Dergisi'nde şiirleri ve yazıları yayımlanmaya başlamıştır...

 

Mehmet Âkif’in hem öğrencilik hem de hocalık yaptığı bu mekânda bugün İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi hizmet vermektedir. Mehmet Âkif ve arkadaşlarının yemekhane salonu, bugün İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Mehmet Âkif Ersoy Fuaye Salonu olarak kullanılmakta, iç kapı üzeri ve çevresini tam kıtalarıyla İstiklâl Marşı ve Âkif’in büyük portresi süslemektedir...

 

Okulu bitirdikten hemen sonra Ziraat Bakanlığı’nda (Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti) memur olarak işe başlar. Memurluk kariyerini 1893 ile 1913 yılları arasında sürdüren Mehmet Âkif'in bakanlıktaki ilk görevi veteriner müfettiş yardımcılığı olur. Görev merkezi İstanbul olmakla birlikte; memuriyetinin ilk dört yılında teftiş için Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da bulunur. Bu sayede halkla yakın temas halinde olma imkânı bulur. Bir seyahati sırasında babasının doğum yeri olan İpek Kasabası'na gidip amcalarıyla tanışır...

 

1898 yılında Tophane-i Âmire Veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım’la evlenir; bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya gelir...

 

Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürür. Resimli Gazete’de, Servet-i Fünûn dergisinde şiirleri ve yazıları yayımlanır. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra 1906 yılında Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebinde Kompozisyon (kitabet-i resmiye), 1907 yılında da Çiftçilik Makinist Mektebinde Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atanır...

 

*****

 

II. Meşrutiyet ilan edildiğinde Mehmet Âkif, Umur-ı Baytariye Dairesi Müdür Muavini idi. II. Abdülhamid'in istibdat rejiminin şiddetli bir muhalifiydi, hatta II. Abdülhamid'in yüzünü gördüğünde bile midesinin bulandığını hatıralarında anlatır. Bunun etkisiyle, Meşrutiyet'in ilanından 10 gün sonra arkadaşı Rasathane Müdürü Fatin Hoca'nın yönlendirmesiyle, 11 arkadaşı ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olur...

 

Ancak Mehmet Âkif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan "Cemiyetin bütün emirlerine, bilâkayd ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim." cümlesinde geçen ‘kayıtsız şartsız’ ifadesine karşı çıkar, ‘sadece iyi ve doğru olanlarına’ şeklinde yemini değiştirtir...

 

Cemiyetin Şehzadebaşı İlmiye Mahfelinde Arap Edebiyatı dersleri veren Âkif, Kasım 1907’de, Umur-i Baytariye Müdür Muavinliği görevini sürdürürken Darülfünun’da Edebiyat-ı Osmaniye dersleri vermeye başlar...

 

II. Meşrutiyet’in büyük etkisinde kalan Âkif, arkadaşı Eşref Edip ve Ebül’ula Mardin’in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908'de yayımlanan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı olur. İlk sayıda “Fatih Camii” şiiri yayımlanır. Ebül'ulâ Mardin ayrıldıktan sonra dergi, 8 Mart 1912'den itibaren “Sebilü'r-Reşad” adıyla çıkmaya devam eder...

 

Âkif'in hemen hemen bütün şiir ve yazıları bu iki dergide yayımlanır. Gerek dergilerdeki yazılarında, gerekse İstanbul camilerinde verdiği vaazlarda Mısırlı bilgin Muhammed Abduh'un etkisiyle benimsediği İslam Birliği görüşünü yaymaya çalışır...

 

1913’te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'nin halkı edebiyat yoluyla aydınlatma amacı güden neşriyat şubesinde Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin ile beraber çalışır. 2 Şubat 1913 günü Bayezid Camii kürsüsünde, 7 Şubat 1913 günü Fatih Camii kürsüsünde konuşarak halkı vatanı savunmaya çağırır...

 

1910 yılında gerçekleşen Arnavutluk İsyanı O'nu çok üzer ve O, arkasından gelecek kötü olayları sezer. Balkanlar'da artan düşmanlık duygularını ve doğabilecek isyanları önlemek için bir şeyler yapma arzusu duyar, ancak Balkan Savaşı ile hüsrana uğrar. 1914’ün başında iki aylık bir seyahate çıkarak Mısır ve Medine'de bulunur. Mısır seyahati hatıralarını "El Uksur'da" adlı şiirinde anlatır...

 

Balkan Savaşı'ndan sonra, ilk olarak 1913'te Umur-i Baytariye görevinden, sonra yayınlarının hükümetle uygun düşmemesi nedeniyle aldığı ikaz üzerine 1914'te Darülfünun Müderrisliği görevinden ayrılır. Yalnızca Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'ndeki görevine devam eder...

 

Yine 1914'te, Harbiye Nezareti'ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa'dan gelen teklif üzerine İslam birliği kurma gayesi güden Almanya'ya Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte gider. İngilizlerle birlikte Osmanlı'ya karşı savaşırken Almanlara esir düşerek Müslümanların kamplarında incelemelerde bulunur ve farkında olmadan Osmanlı'ya karşı savaşan bu Müslüman esirleri aydınlatmaya çalışır...

 

Fransız ordusundaki Müslümanlara yönelik yazdığı Arapça beyannameler cephelere uçaklardan atılır. Almanya'da iken yazdığı “Berlin Hatıraları” adlı şiirini dönünce Sebilürreşad'da yayımlar...

 

İstanbul'a döndükten sonra 1916 başlarında Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan'a gönderilir. Görevi, bu topraklardaki Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz propagandası ile mücadele etmek için ‘karşı propaganda’ yapmaktır...

 

Berlin'deyken heyecanla Çanakkale Savaşı ile ilgili haberleri takip eder. 14 ay süren savaşın zaferle sonuçlandığı haberini Arabistan'da iken alır. Bu haber karşısında büyük coşku duyar ve Çanakkale Destanı'nı kaleme alır...

 

Arabistan dönüşünde 2 ay Lübnan'da kalan Mehmet Âkif, "Necid Çölleri'nden Medine'ye" şiirinde bu seyahatini anlatır

 

“Nâr-ı beyzâ mı nedir, öğle zamanında güneş?

Tepesinden döküyor beynine âfâkın ateş!

 

Yıldırım yağmuru şeklinde inen huzmesine,

Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sîne.

 

San’atin sırrını ressâm-ı ezelden okuyan.

Rûh-i ma’sûmu bütün hilkati kendinde duyan.

 

Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar.

Şimdi tûfân-ı ziyâ, şimdi köpük, şimdi buhar.

 

Şimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler.

Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler.

 

Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummânı.

Şimdi bir vâha çizen; şimdi bütün elvânı.

 

Toplayıp mâvi elekten geçirirken, üryan.

Kumların üstüne bin türlü bedâyi’ dokuyan.

 

O güzel sîne, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor:

Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor!”

 

*****

 

Lübnan'da yaşayan Mekke Şerifi Vezir Ali Haydar Paşa’nın davetiyle 1918'de bu ülkeye giden Âkif, Lübnan'dayken Şeyhülislamlığa bağlı Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye Cemiyeti başkâtipliğine atanır. Ahmet Cevdet, Mustafa Sabri, Mustafa Tevfik Efendi, Said Nursi gibi isimlerin kurduğu ve Osmanlı Devleti ile diğer İslam ülkelerinde çıkacak dini meseleleri halletmek, İslam aleyhindeki gelişmelere yanıt vermek amacıyla kurulan bu örgütte çalışırken bir yandan da Said Halim Paşa'nın "İslamlaşmak" adlı eserini Fransızcadan Türkçeye çevirir...

 

Bu dönemde Anadolu toprakları işgale uğramış; Türk halkı, Kurtuluş Savaşı'nı başlatarak direnişe geçmiştir. Bu harekete katılmak isteyen Âkif, Balıkesir'e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii'nde çok heyecanlı bir hutbe verir. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verir, konuşmalar yapar ve İstanbul'a döner...

 

Bu arada Sebilürreşad İdarehanesi, Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmiş olanlarla İstanbul’daki yakınlarının gizli haberleşme merkezi hâline gelmiştir. Âkif, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesi nedeniyle 1920'de Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye Cemiyetindeki görevlerinden azledilir...

 

İstanbul'da rahat hareket etme olanağı kalmayan Mehmet Âkif, görevinden azledilmeden az önce oğlu Emin'i yanına alarak Anadolu'ya geçer. Bu arada Sebilü'r-Reşad'ı Ankara'da çıkarması için Mustafa Kemâl Paşa'dan davet gelir. TBMM'nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara'ya varır. Millî Mücadele'ye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katılır. Ankara'ya varışından bir süre sonra ailesini de yanına aldırtır...

 

Ankara'ya geldiği günlerde, Mustafa Kemâl Paşa Konya Vali Vekiline telgraf göndererek Âkif'in Burdur milletvekili seçilmesini sağlamasını ister. Haziran ayında Burdur'dan, Temmuz ayında ise Biga'dan mebus seçildiği haberi meclise ulaşır. Âkif, Burdur mebusluğunu tercih eder. Böylece 1920-1922 yılları arasında vekil olarak I. TBMM'de yer alır. Meclis kayıtlarında adı "Burdur milletvekili ve İslam şairi" olarak geçer...

 

Ankara'ya varır varmaz ona verilen ilk görev, Konya Ayaklanmasını önlemek için halka öğütler vermek üzere Konya'ya gitmektir. Büyük gayretine rağmen Konya'da kesin bir sonuca ulaşamaz ve Kastamonu'ya geçer. Halkı, Türk Kurtuluş Savaşı'na destek vermeye teşvik etmek için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu'daki Nasrullah Camii'nde verdiği ateşli vaazın metni Diyarbakır'da basılır ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtılır...

 

Âkif, Anadolu'ya geçerken Eşref Edip'e de arkasından gelmesini söyler. Eşref Edip, Sebilü'r-Reşad dergisinin klişesini de alıp İstanbul'dan ayrılır...

 

Son olarak 6 Mayıs 1921 günü derginin 463. sayısını yayımlamışlardır. Âkif, derginin 464-466. sayılarını Eşref Edip ile beraber Kastamonu'da yayımlar, 464. sayı o kadar ilgi görür ki birkaç kere basılıp Anadolu'ya ve askere dağıtılır. 467. sayıdan itibaren yayıma Ankara'da devam ederler. Derginin etkisi o kadar büyüktür ki, yaydığı yoğun duyguların hâkimiyetindeki Türk halkları etkilenmesinden korkan Rusya, gazetenin ülkeye girişini yasaklar...

 

*****

 

1921 yılında Ankara'da Taceddin Dergâhı'na yerleşen Mehmet Âkif, 500 lira ödül konularak açılan İstiklâl Marşı yarışmasına başta katılmak istemez. Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey'in teşvikiyle ikna olur...

 

O'nun orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye'de yayımlanır. Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis'te okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45'te Milli Marş olarak kabul edilir..

 

Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışlar...

 

*****

 

Mehmet Âkif, Mısır yıllarında Kur'an yorumlamasının yanı sıra, Kahire'deki "Câmiat-ül Mısriyye" adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verir. 1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu gereği "Ersoy" soyadını alır...

 

Kurtuluş Savaşı ve sonucundaki zafer sonrası uzunca bir süre Mısır’da yaşayan Milli Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un en önemli iki eseri, İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır...

 

*****

 

Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliğinin iyi geleceği düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya gider. Oradan da tam olarak iyileşememiş olarak Mısır'a...

 

17 Haziran 1936 tarihinde tedavi için tekrar İstanbul'a döner...

 

Mehmet Âkif'e 1 Haziran 1936 tarihi itibarı ile 478 lira 20 kuruş emekli maaşı bağlanır. Bu maaş 1936 yılı Ekim ayından itibaren ödenmeye başlanmış, Âkif, toplu olarak 2976 lira almıştır. Emekli cüzdanının son sayfasında ise ‘600 lira borç’ ibaresi yazılıdır. Bu borç düştükten sonra kalan kısım ailesine verilir ve Mehmet Âkif bundan iki ay sonra 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat eder...

 

Edirnekapı Şehitliği’nde yatar şimdi ebedi istirahatgâhında. Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey'in mezarları arasında. Anısına, vatan sevgisine ve muhteşem üretimlerine minnetle, saygıyla…

 

Mehmet Âkif Ersoy, 150 yaşında...





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI