Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
CEMAL SÜREYA (4 Mart 1931 – 9 Ocak 1990)
Tarih: 09-01-2024 10:14:00 Güncelleme: 09-01-2024 10:14:00


“Vakit nasıl acımasızca geçiyor;
Zaman mefhumum yok dostlar,
Tam olarak bilemem…

Biraz imge, biraz dize, biraz şiir önceydi!
Nasıl oluyor? 
Bu zaman bir türlü geçmezken; yıllar, 
Eksiğinden bozdurulan yaşamlar,
Birbirini kovalıyor…

Kelimeler büyüyor ağzımda!
Bildiğim bütün hayatlar;
Orasından burasından kırılmış itinayla, 
Can kırıklıklarıyla dolu, paramparça…”

Teoman şarkısı gibi oldu ya; yokluklarla, acılarla, sürgünlerle geçen bir hayat. Tırnaklarla kazıla kazıla elde edilen, başarılı ve şiir dolu bir yaşam.

Asıl adı Cemalettin Seber. Ölmedi; hâlâ, şiirlerinde ve dizelerinde yaşıyor Cemal Süreya.

***** 

Doğum gününü bir annesi, bir ebesi, bir de Erzincan’da minicik bir evde doğduğunda âna tanıklık eden birkaç kişi bilir sadece. Bu konu hakkında, "1931'de Erzincan'da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim." der bir röportajında.

Mutlaka vardır bir hikâyesi. Yıllar geçtikçe kendine bir doğum günü bulur. İlk önce 10 Ağustos, sonrasında 4 Mart...

Pülümür'den Erzincan'a göç eden; nakliyeci Hüseyin Bey'den olur, yanakları al al dünyalar güzeli Gülbeyaz'dan doğar Cemalettin.

Cemalettin, ailenin ilk çocuğudur. Sonrasında; Perihan, Ayten ve Kemal adlarında 3 kardeşi daha olur. Kemal bir yaşındayken ölür. 1938 yılındaki Dersim Harekâtı sırasında amcası Memo’nun valiyle takışması nedeniyle, aile bölgeden sürülür ve Bilecik'e yerleşir. O yolculuğu şöyle anlatır Cemal Süreya: Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna geçtik. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu o köyde, sanki tarih öncesi sesler çıkararak. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk. O havlamalar, o polisler...

7 yaşına kadar Erzincan'da geçen çocukluğunu ise şöyle: Bugün anılarda; Erzincan'dan büyük bir bahçenin içinde, büyük bir ev kaldı. Hepsi o kadar. Bir de annemin gözlük taktığını anımsıyorum. Bizim evin karşısında büyük bir ev vardı. O evde Perihan diye bir kız vardı. Zaten, onun yüzünden, kız kardeşime Perihan adını koydum. Evet, ben koydum, ailede tek erkek çocuktum. Prens gibiydim. El üstünde tutulurdum. Ailede bütün küçüklerin adlarını hep ben verdim. Perihan'la başladık, sonra geleneği sürdürdüm. Komşu Perihan mı? Herhâlde çok güzeldi. Kız kardeşim onun gibi olsun istedimdi.

*****

Annesi kelebek ömürlü Gülbeyaz; Bilecik'e yerleştikten 6 ay sonra, iç kanamadan henüz 23 yaşındayken ölür. Bu durum aileyi çok etkiler. 1939 yılında; ilkokula başlamak için, halasının yaşadığı İstanbul'a gönderilir Cemalettin. 37. Beyoğlu İlkokulu'na kaydolur. Okumayı öğrenir ya Cemo, başlar eline ne geçerse okumaya.

1941'de, 3. sınıfın ilk dönemini bitirdikten sonra yine sürgün edildikleri Bilecik'e dönmek zorunda kalırlar. Bilecik Birinci İlkokulu'na kaydolur. Üvey annesi Esma Hanım'ın zulmüne dayanamaz. Ve parasız yatılı sınavlarını kazanarak, Bilecik Ortaokulu’nda okumaya başlar. Anlatmayı, sadeliği, paylaşmayı, hayatı ve yaşanmışlıkları çok sever ya Cemal Süreya; o günleri de şöyle anlatır: Ben evden kaçmak için gizlice parasız yatılı sınavına girdim. Bilecik Ortaokulu için. Gizlice... Çünkü babam yoksuldu ama belli etmek istemezdi. Sınavı kazandım. Zaten ömrümce parasız yatılı okudum. Ben o evden kaçtım ama kardeşlerimin derdi hep içimdeydi.

*****

1947'de ortaokulu bitirir. Parasız yatılı olarak, İstanbul'daki Haydarpaşa Lisesi'ne kaydolur. Yeteri kadar acı yüklenmiştir ya bünyeye; zamanıdır artık, coşmaya-taşmaya ve aruz ölçüsüyle şiirler yazmaya başlar.

1950'de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat bölümünü kazanır. Aynı yıl şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmaya başlamıştır. 1954'te mezun olur. Teğmen olarak askerliğini yaparken; fark derslerini de vererek, Hukuk diplomasını da alır. 25 Kasım 1954'te; Eskişehir Vergi Dairesinde, ‘Stajyer Memur’ olarak göreve başlar. Sonrasında açılan sınavı kazanarak, Maliye Müfettişi olur. Görev olarak İstanbul ve Ankara'dan sonra, Paris'e gönderilir. Ve burada "Göçebe" şiirini yazar:

“(…) Biliyorsun ben hangi şehirdeysem,
Yalnızlığın başkenti orası…

Bir de yine sevgili çocuk!
Biliyorsun kişi tutkularıyla,
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar…

Arkada bir su devrile devrile akıyor.
Rastgele bir ağaca soruyorum.
Bir şey var sanki onu soruyorum.
Değil orda diyor, belki biraz daha ilerde.
Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan,
Ataerkil bir aile gözümü alıyor…

Dedelerin yüzlerinde erozyon,
Silip götürmüş bütün evetleri…

Annelerinse ağızlarında hiyeroglif,
Babalarınsa ağustoslar atasözleri…

Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri,
Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini…

Ablalarınsa boyunları soru işareti,
Ağabeylerse utançlarından Emrah…

Sıralanmışlar su boylarına,
Bıçakla soyuyorlar kelimeleri…

Ya suya giden küçük kızlar!
Onlar;
Tıpkı o kuşlar gibi,
Uçan daha bir süre,
Sonra da vurulduktan…

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri!
Ey şiir arayıcısı, ey esrik kişi!
Şu son dönemecini de aşınca gecenin,
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil.
Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir…
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil!
Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
Ve balyozla vursalar mısralarına,
Soylu bir demir sesi yükselir!
Soylu, büyük ve mavi bir demir sesi…

Ellerim egece yatısına çağrılmış
Ve
Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi…
Yüzüm giyotine abone…”

*****

1964'te, Paris’ten İstanbul'a döner. 31 Temmuz 1965'te; dergi çıkarmak için, Maliye Teftiş Kurulu’ndan arkadaşları Sezai Karakoç ve Doğan Yel'le birlikte istifa ederler. Fakat 12 Mart muhtırasıyla memurluğa dönmek zorunda kalır. 2 Şubat 1982 tarihinde, yüksek bir bürokrat olarak emekli olur. Ardından şiir yazar işte ölümüne dek, her ânında.

1982’ye geldik ya, 8 yılını daha anlatsam ustanın hani; 9 Ocak 1990 tarihine kadar yaşadıklarını, yarım kalmışlıklarını. Ve "Bu Cemal Süreya'nın hayatı" desem siz şiir yürekli dostlarıma, ne kadar eksik kalır değil mi?

Cemal Süreya'nın hayatı mı? ‘Kürt Cemo’ derler ya adına; Cemal Süreya’nın hayatı da, yaşadıkları da, yarım kaldıkları da, aforizmaları da… Ne anlatsam boşuna. Başlı başına şiirdir Cemal Süreya’nın hayatı. Şiirdir ustanın her ânı. Ve sevdiği kadınları. Böyle bir sevmek…

*****

"Ay ışığında oturduk,
Bileğinden öptüm seni...

Sonra ayakta öptüm.
Dudağından öptüm seni...

Kapı aralığında öptüm.
Soluğundan öptüm seni...

Bahçede çocuklar vardı,
Çocuğundan öptüm seni...

Evime götürdüm yatağımda,
Kasığından öptüm seni...
Başka evlerde karşılaştık,

İliğinden öptüm seni...

En sonunda caddelere çıkardım,
Kaynağından öptüm seni..." dizelerini yazdıracak kadar! Bu nasıl sevme usta?
Böyle sevmeler gibisi…

Böyle dökmüş dizelere özlemini, coşkusunu, sevgisini Cemal Süreya; tutkulu bir aşk yaşadığı Tomris Uyar'a. O kadar sevmiş, o kadar sevmiş ki; kavuşamamış ama bir türlü. O kadar özlemiş, o kadar özlemiş ki:

“Dışarıya yağmur, yüreğime hasret, fikrime sen!
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden, bir bilsen...” O kadar işte...

Gözlerini özlemiş çokça yârinin:

“Oysa ben; senin gözlerinsiz edemem, bilirsin...”

"Bazen diyorum ki, ne olacak söyle gitsin. Sonra yeniden dönüyorum kendime. Söyleyince ne olacak? Sus! Bitsin..." Böyle bir çaresizlik yaşadığı ustanın. Yoksa nasıl edilir bu söz? Böyle bir uçurum, boşluklardan aşağıya yuvarlanılan. İnanın dostlar böyle bir köz.

Mızrak gibi parçalıyor dizeleri, yüreklerde derin yaralar açıyor. Hep yıkılmış Süreya, duyguları paramparça. Hain yüreklere inat, güvenmek istemiş aslında:

"'Seni seviyorum’dan daha özel bir cümle var: Sana güveniyorum! Çünkü herkes herkesi sevebiliyor. Ama herkese güvenilmiyor…"

Yıkılmış çoğu zaman; kendini yorgun, bitkin, yılgın hissetmiş. Defalarca söylese de sevdiğini sevdiğine, belli de etse her defasında, ‘Nasıl Cemal Süreya olunurun kanıtı gibi adeta, bir türlü sevilmemiş işte:

"Daha nen olayım isterdin, onursuzunum ya senin!"

*****

Şairler böyledir işte! Hani “Üstü Kalsın” şiirinde ölümünü de tarif eder ya usta:

“Ölüyorum tanrım,
Bu da oldu işte…

Her ölüm erken ölümdür,
Biliyorum tanrım…

Ama ayrıca, aldığın şu hayat,
Fena değildir...
Üstü kalsın...” der hani. 

İşte o gün, yani 34 yıl önce bugün, 9 Ocak 1990'da aramızdan ayrıldığından beri, Can Yücel'in de dediği gibi: "Aşk yok gayrı bu memlekette. Cemal Süreya gideli..."

Turgut Uyar, Edip Cansever ve Tomris Uyar ile her yıl Mart'ın 26'sında kutladıkları ‘Ölmeme Günü’nü kutlayamıyorlar artık. Oralarda bir yerlerde, sonsuzlukta, biz şiir yürekleri izliyorlar, biz şiir yürekleri bekliyorlar. Kavuşmak umuduyla...

Tam da dediğin gibi usta:
"Hayat kısa, kuşlar uçuyor..."

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI