Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
ADNAN YÜCEL 71 YAŞINDA…
Tarih: 27-03-2024 11:36:00 Güncelleme: 27-03-2024 11:36:00


 

"Yüreklerin karartılıp satıldığı

Ve aşkların

Buruşturulup atıldığı akşamlarda;

İnanç ki, yenilmez kılar insanı…

O sudan ve demirden sevda;

Resimlerde renklere sorar yaşamı,

Günleri şiirlere böler ufuklarda…

İşte bizimle güzelleşen her şey!

Yine bir dostluk,

Bir aşk sıcaklığında.

Bitmedi; daha sürüyor o kavga

ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

… Barış dedik bunca yıl!

Kardeşlik dedik, sevgi dedik!

Yepyeni umutlar doğurduk, umut tacirlerinden.

Düştük peşlerine korkusuz.

Aç, susuz…

Ve en dikenli yollarda yalınayak,

Gelecekleri kapkara,

Dilleri yumuşak,

Yalanları güzel ve ak,

Girdiler dünyamıza alkışlanarak…

Onlar da barış dediler bizim gibi!

Kardeşlik dediler, sevgi dediler!

Hatta kurşun yağmuru akşamlara karşı,

Yalnızca gül ve güvercin dediler!

Sonra sığındıkları gizli beyler.

Defne dallarıyla tutuşturup ateşleri,

Güvercinleri pişirmeden yediler…

Toprağı çıldırtan güller söylemişti.

Onurla şahlanan kitaplar.

Ve kararmayan yürekler söylemişti.

Gözyaşına karışırken ter…

Biliyorduk ki;

Güle hançer,

Barışa hançer,

Sapalayan eller;

Kırılmak zorunda, birer birer…

Hangi ışıktı o karanlık gecede?

Hangi sevgi, hangi gül?

Hangi barıştı onca ölümler içinde?

Sevgiyse, çocuk yüzlü diyorduk.

Barışsa, sabah sözlü.

Patlayıp fışkıran;

Leylak yüreği bir şafakla parlayan,

Ne açlık – ne zulüm – ne de kan,

Ancak biz kazandığımız zaman…"

*****

Aşkın, kavganın, umudun şairi Adnan Yücel; 71 yıl önce bugün, 27 Mart 1953'te, Elazığ'da doğar.

Ölmedi; şiirlerinde, dizelerinde yaşıyor. Adnan Yücel, 71 yaşında…

*****

Şair, yazar, araştırmacı ve öğretmendi. Kâh Cudi’nin gözleriyle Cizre’ye bakar, kâh bir kavalın inceliğinde bir çiçeği okşardı. Sofrada, kaval sesinde; peyniri, zeytini ve biberi okşayan, sıra dışı, devrimci bir yaşam.

Dünyaya biraz mor bakarsınız gözlerinden şairin. Dizeleriyle, kavganın taaa içindesinizdir. “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” koca bir tarihe tanıklık edersiniz. Toprağın ilk kez nasıl çitlerle çevrildiğini, topraklıların tanrılaşırken, topraksızların nasıl köleleştiğini öğrenirsiniz mısralarında. Sonra umudu kaybetmemeyi öğreterek; hepimize, “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” dedirtir, hissettirir tüm benliğinde.

Hissedersin… Ve hazırsındır kavgaya, mücadeleye, cebinde bitmeyen-bitmeyecek umutla. Ateşin ve Güneşin Çocukları’nda bin yılın ağıtını yaktı Adnan Yücel. Âdem’den önce de akan o iki nehrin köpüklerine bindirip, okuyucuyu koca bir tarihe tanıklık ettirdi. Munzur’un sesini dinletti. Laç deresinin, leş deresine dönüşmesinin hüznüyle sızlattı yüreklerimizi. Sonra… Sonrası ise sonsuzluktu… Dereler taşkını, yollar yorgunu…

*****

Dedim ya: 27 Mart 1953’te, Elazığ Merkeze bağlı Seli köyünde doğdu Adnan. Hemen hemen her usta şair gibi bir emekçinin, bir işçinin çocuğuydu. İlkokulunu köyünde, orta ve lise öğrenimini ise Elazığ'da yaptı. Edebiyata, özellikle şiire ilgisi vardı Adnan’ın. 1971 yılında üstün başarıyla girdiği Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1975 yılında mezun oldu.

Elazığ Karakoçan Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmaya başladı. Edebiyat, özellikle şiir aşkıydı ama her iyi edebiyatçı gibi sanata da ilgi duyuyordu Adnan. Bir tanıdığının vasıtasıyla Ankara’ya gitmeye karar verdi. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi bölümüne kaydını yaptırdı ve orayı da 1978 yılında başarıyla bitirerek aynı üniversitede Çağdaş Türk Edebiyatı üzerine yüksek lisansını yaptı.

Eğitimini tamamladıktan sonra, 1975 – 1987 yılları arasında Ankara Yenişehir Lisesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi ve Ankara Cumhuriyet Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği görevlerinde bulundu. 1987 yılından vefatına kadar geçen sürede Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Türk Dili öğretim görevlisi olarak çalıştı.

*****

“Bir ses, Adnan Yücel!

Onurun çırpındığı bütün göğüslerde,

Azgın lokomotifler gibi her nefes…

Bir ses dolaşıyor yürekten yüreğe,

Bir ses!

Yalayarak geçiyor demir kapıları,

Tel örgülerde, parmaklıklarda dolaşıyor.

Kimse görmüyor,

Belki duymuyor da.

Bir ses dolaşıyor;

Her yerde,

Her an,

Bir ses!

Bir ses ki; yaşamın tümüne özde,

Sağırların kulaklarına fırtınadır.

Körlerin gözlerinde güneş…

Ey acılara tat veren güzellik!

Yüreğimize hoş geldin!

Geldin de,

Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi…

Artık ister dolu yağsın ömrümüze,

İsterse kar;

Biz ki bildikten sonra sevmeyi,

Bütün sabahlar,

Acı renginde olsa ne çıkar...”

*****

Adnan Yücel, bir usta şair. İşçi Hasan’dan oldu, Zeliha Hanım'dan doğdu. Bir de öğretmeni olmalı, şair bir öğretmen. Kitabının arkasındaki fotoğrafı anasına gösterip, "Bu benim öğretmenim" diye öğündüğü. Anası Zeliha Hanım, nasıl kızmış, "Kitap sahibi adam, gelip sana ders verecek, hıı!"

Yayımlanan ilk şiirlerinin genel başlığı Ter Şiirleri’ydi. Yaşamı anlamakla kalmayıp yorumlayanlardandı:

"Sen ki anlarsın bu yaşamı.

Aşklar şimdi hücrelerde tutsak.

Düğünler kelepçeli.

Doğumlar!

Ve çocuklar zindanlarda…

Bunları nasıl anlatayım sana;

Bu türküleri nasıl çağırayım,

Bu ninnileri nasıl?"

*****

O toplumcu mücadeleyi lirik bir tonda, coşkuyla şiirleştirenlerdendi. Ateşin ve Güneşin Çocukları mıydı soruşturmaya uğrayan kitabı? Ala şafakta yeryüzüne düşecek görüntünün bir aşk görüntüsü olması gerektiğini söylerdi. O yüzden gençlerin çoğu ezbere bilirdi onu. "Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!" çileler çekilecek, kavga sürecek.

Kavgaydı yaşamının özeti Adnan Yücel’in. Ve şiir. Ve umut. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! Çünkü sevda, kavgalara sözlenmiştir.

Adnan Yücel, toplumcu gerçekçi bir yazardı. İnsanın bu dünyada verdiği, vereceği mücadeleyi özümsemiş, bilincine çıkarmış bir şairdi. Gelecek güzel günlere inanan, yenilgiler, acılar, zulümlerle engellense de; insanlık için, insanlığın mutluluğu, geleceği için verilen kavganın bitmeyeceğini seslendiren, umudu öne çıkaran.

Şiir üstüne yazdığı yazılarda; sanatın, şiirin, eşit, özgür bir dünya için verilen kavganın bir parçası olduğunu ortaya koyar:

"Ey her şey bitti diyenler!

Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

Ne kırlarda direnen çiçekler,

Ne kentlerde devleşen öfkeler,

Henüz elveda demediler…"

*****

Adnan Yücel, edebiyat ve felsefe bilgisinin dışında; tarih, coğrafya, mitoloji bilgisi ile donanmış bir şairdi. Şiirlerinde bu bilgi birikimini, insanlığın bu topraklarda, Anadolu’da ve başka coğrafyalarda yarattığı değerleri kavramış bir şair olarak kitaplar dolusu şiirler yazmıştır. Vedat Aydın’ın cenaze törenine giderken yaşamını yitirenler için yazdığı Beşlerin Türküsü şiiri, dostluğa, kardeşliğe verdiği değeri de gözler önüne serer:

"Ya sen? Göksun yaylasından Çukurova’ya,

Kar selleriyle birlikte yürüyen,

Karacaoğlan türkülemişti gözlerini…

Tepeden tırnağa yürekti gövden.

Adın bir yüzyıla özdeşti belki.

Oysa bin yıllık yaraya dermandı öfken,

Sazlarda teller kıskanırdı sesini.

Bir şems-i biri kamerü’l elif oy beni beni…”

*****

Edebiyatımızın ağır işçisi olarak nitelenen, yazdığı roman, öykü, şiir, deneme, inceleme, araştırma, ders kitapları ile edebiyatımıza yetmiş yıl emek vermiş olan Cevdet Kudret şöyle der Adnan Yücel için:

“(…) Bugüne kadar imrendiğim pek çok yazı olmuştur; ama günün birinde Yunus’tan okuduğum bir şiirin iki dizesi kadar hiçbirine imrenmedim. İnsanlara sonsuz bir sevgiyle seslenen o iki dizenin altında imzam olmasını ne kadar isterdim: Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun… Yunus Emre’nin yüzyıllar aşarak gelen dizeleri gibi, Adnan Yücel’in dizelerinin de yüzyıllar sonra bile söyleneceğine inanıyorum."

*****

Hastadır artık Adnan Yücel. Ömrünün son yıllarında; direnişi, mücadelesi, umudu sürüyordu ama hastaydı. Hani ‘acıyı bal eylemişti’ ya kendine:

"Öyle bakıp durma benim gözlerime,

Suçlama beni Montaigne.

Varsın ‘erkekler ağlamaz’ desin atalar.

Bu kadar yeter Montaigne!

Yüreğimi çoktan koydum doğanın eline...

Ben ki yaşam bahçıvanıyım;

Bir oğul ektimse toprağın rahmine,

Acıyla beslerim tohumlarımı.

Ki bin çiçek fışkırsın,

Bin güzellik yayılsın yeryüzüne…" dizeleriyle 10 yaşında kaybettiği oğlu Taylan Özgür’ün acısını da yine bal eyler kendine:

"Ey ateşe sürülmüş ölümler ülkesi.

Ufuk çizgilerinde silikleşen anılar.

Kutsal soygunlar, yasal vurgunlar.

Çöplük kumbaralarda biriken çocuklar.

Hiçbir dilden,

Hiçbir sözcük yetmiyor anlatmaya bu akşam…

Kuşkanadında bir bulut mu yalnızlık?

Belirsiz bir hüzün çiseliyor yine,

Düş yorgunu kirpiklerden akşamüstüne…

Kaya çatlağında, köknar çılgınlığı benimki.

Kıraçlara kahreden tohum dargınlığı.

Yağmursuz gülmeyi bilmiyor ki kuraklık.

Beynimi, yüreğime nasıl haykırsam bu akşam?

Bu akşam hiç yaşamamış olsam.

Bir badem çiçeği sürsem şimdi namluya,

Beynime sıksam…

Ölümüm bahar olsa, nasıl anlaşılsam…"

*****

Akciğer kanseriydi. Yaşamının son zamanlarını Balcalı Hastanesi’nde, yoğun bakımda tedavi altında geçirdi. 24 Temmuz 2002’de, sabah 07:50 sularında yaşama veda etti. Kavgasına ve döğüşüne ara verdi.

Onun durumu başka nasıl açıklanabilir ki? Dostu Şennur Sezer şöyle anlatıyor kavganın, döğüşün, umudun şairini: Bir ay kadar önce Adana'da "Doktorlar üç ay dedi, bir yılı devirdim" demişti. Nâzım Hikmet gecesinin ertesiydi. Nâzım Hikmet gecesi için hazırladığı konuşma, okuduğu şiirler görüntü olarak yer almıştı. Aşkla bağlıydı; sanata, sosyalizme. Galiba sorun da buradaydı. Aşkla kavgayı ayırmayışında. Ölümle boğuştu. Tıpkı yıllar önce Oktay Arayıcı'nın boğuşması gibi. Kanserin, özellikle beyin kanserlerinin dönemle, baskılarla ilişkisi, psikolojik nedenleri çözülecek bir gün. Art arda onca güzel insan: Akşit Göktürk, Oktay Arayıcı, Adnan Yücel...

*****

Şiirimizin itiraz damarlarından birisi daha kesildi.” dedi Şükrü Erbaş ölümünün arkasından. “Erken, haksız ve aptal bir ölüm. Yüksek sesini özleyeceğim. Güneşin çocuklarının başı sağ olsun.”

*****

Ahmet Telli ise şöyle: Yakın arkadaşımdı. Ankara'da kaldığı yıllarda beraberliğimiz oldu. 1970'lerin toplumcu gerçekçi şiirini sürdürdü. Kendi sesini bulmuş bir şairdi Adnan. İnançlı bir komünistti ve sonuna kadar bu düşüncesinde kalan, bunlar için sadece birey olarak kalmak değil, örgütlü olmak bilincinde olan bir arkadaşımızdı. Dostların başı sağ olsun.

*****

"Geceler midir tükenip giden,

Aylar mı yoksa ay ışığında?

Eyy; soluğumu, soluğunda sevdiğim;

Sesimi sesinde dinleyip,

Yüreğinin rengine gönül verdiğim…

Bil ki;

Senden uzak,

Ne kuşları avutabilir beni buranın…"

‘Ne de’si yoktu artık şair için. Şair de yoktu artık ama dizeleri vardı işte. Sonsuza dek hatırlanacak kavgası ve dizeleriyle.

Kavganın ve umudun şairinin vefatından 2 yıl sonra aramızdan ayrılan dostu Şükran Kurdakul ise şöyle anlatır Adnan Yücel’i: Adnan Yücel; toplumsal sorunlara, acılara, arkadan vurmalara bağlı duyarlılıkları dengeli, yer yer kendine özgü şiirsel sıçramaları beceriyle kullanan bir şair kimliği ile okuyucu karşısına çıktı hep. Temmuz sıcağının doğayı kavurduğu bir günde, Çukurova’da toprak çatlarken yitirdik Adnan Yücel’i. Binlerce yürek titredi. ‘Bir deprem çağının birdenbiresinde’ göçüp giderken birdenbire dağ gibi mısraları kaldı, acılı yüreklere.

*****

“Ne zaman yağmur yağsa,

Bir buluşma yeri olurdun;

İstanbul'da rüzgâr soluklara,

Mavisi yasaklanmış deniz,

Kızıl tufanı yaratmadan daha…

Ne zaman yağmur yağsa,

Tarihin şiir tanığı olurdun;

Yağmurdan sonra,

Toprak kokusu bakışlılara,

Tam otuz yıl nasıl kıydım sana…

Bin zehirli duman arasında;

Islığınla besteledim hep,

En pembe çocuk düşlerini…

Pan'ın flütünden mi kalma,

Babam'ın dilsiz kavalından mı?

Hep rüzgârla bir tuttum seni,

Hani yolu yakın…

Aşkı sonsuz kılan rüzgârla bir,

Ey can içre cankörüğüm!..

Hangi kentin temiz havası,

Yetmez oldu ki soluğuna.

Çıkardın kendini ölüm doruğuna.

Ölmek kolay değil cankörüğüm!..

Kalbimde sevinç gözesi pınarlar,

Kalbimde yaşamak aşkı çınarlar.

Ve bir nice coşkular coşkular...

Sende onlar gibi yaşayacaksın,

Akıp ırmaklara karışacaksın.

Sırılsıklam bütün sevişmeleri,

Yine soluğunla kurutacaksın…"

*****

Adnan Yücel, yüreğini devrim ve sosyalizm davası için dövüşenlerle birleştirmiş; bu kavgada, bu kavganın öncülerinde somutlaşan değerleri şiirinin beslenme kaynağı haline getirmiş devrimci bir şairdir. Kavganın o zor, fırtınalı, zamanın da mekânın da ‘yenilgi sarısına boyandığı’ günlerinde, yüreğine dolan acıyı, patlamaya hazır öfkeyi yeraltı nehirlerinin soluğunu duyduğu anda, güçlü bir gelecek inancına dönüştürmüş bir şairdir.

Pir Sultan, Dadaloğlu, Karacaoğlan da vardır şiirlerinde; Neruda, Vaptsarov, Mayakovski, Attila Josef gibi kavganın öz suyundan beslenip evrensel değerler haline gelmiş dünya ozanları da…

*****

Onun şiiri, Kavgalara Sözlenen Sevda’dan başlayarak hep sınıf mücadelesinin tavında dövülmüş, onun öz suyuyla çelikleşmiştir. Adnan Yücel; şiir serüveninin ilk eşiklerinden başlayarak, hep daha ileriye taşınan, her defasında tazelenen, büyüyüp çoğalan tutarlı bir çizginin yürütücüsü olmuştur. Kavganın yenilgiyle ezildiği, kentlerin/sokakların yenilginin sarı rengiyle solduğu 12 Eylül karanlığında yazdığı Soframda Kaval Sesleri’ndeki karamsarlık, umutsuzluk, acı bile bir öfke patlaması ve yeniden doğacak olan mavi ve kızıla özlemle aralanır.

*****

“Selam söyle yaşamın baharına.

De ki: Korkular çökmüş vadilere.

Şimdi menderesler çiziyor ırmaklar.

Zaman lekeli bir utanç sessizliğinde…” dizelerinde ifade ettiği gibi, kırgın ve sitemkârdır Adnan Yücel ama doğrulmak, yeniden çoğul haykırışlara tercüman olmak istemektedir. Kavga adına bu utancı duymak bile gelecek tercihinin, hayat felsefesinin ve bir bütün olarak hayatını hangi odaktan çıkış alarak anlamlandırdığının açık ifadesidir.

Acıları da, öfkesi ve umutları da, coşkulu patlamaları da kesinlikle bu güçten beslenir. “Şiirinin doruğu” olarak tanımladığı Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’te ise; o çocuksu kırılganlık öfkeyle bilenmiş, umudu arayan karamsarlık, yerini yeniden umuda, hem de coşkun bir şelale gibi akıp patlayan gelecek tutkusuna bırakmıştır:

“Aşksız ve paramparçaydı yaşam…

Bir inancın yüceliğinde buldum seni…

Bir kavganın güzelliğinde sevdim…

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek;

Yeryüzü, aşkın yüzü oluncaya dek!"

Ölmedi; şiirlerinde, dizelerinde yaşıyor. Adnan Yücel, 71 yaşında…

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI