Bugun...


Baha Akıner

facebook-paylas
GÜN MERAL OKAY!
Tarih: 09-04-2024 10:06:00 Güncelleme: 09-04-2024 10:06:00


 

Sizin hiç gülünce, hani Adile Naşit gibi aynı, gözleri hemen kısılıveren, kahkahalarında ritimli - ritimsiz bedeni titreyen, her haliyle yüreğinizde sıcacık dokunuşlar bırakan, olabildiğince doğal ve -olabildiğince doğal olduğu için- olabildiğince güzel, o kocaman yüreğini çehresinde gördüğünüz, güldüğünde gülmek istediğiniz - ağladığında ağlamak, henüz kendisini görmediğiniz ama sanki hep yanındaymış gibi hissettiğiniz bir yakınınız oldu mu?

Uzakta ama yakınınız...

Benim oldu dostlar. Hem de çok var. Bugün onlardan birini anlatacağım size. Hem de tam bayram arifesinde...

Evet, her gördüğümde benden gibiydi. Yanımdaydı hep sanki yanı başımda. Yüreğime çok dokundu doğallığıyla...

Nasip olmadı bir türlü, o sıcaklığı o gülüşü. Ekrandan görebildim sadece. O çıktığında hep ilgiyle izledim, O’nu takip ettim. Hayat telaşı ya, yıllarımı ulusal medyada geçirmeme rağmen ve çok istememe rağmen denk gelemedik bir türlü. Keşke gelseydik de; yüzüne karşı, “Sizi çok seviyorum Meral Hanım” diyebilseydim...

Evet dostlar; gün, Meral Okay…

Tam 12 yıl oldu aramızdan ayrılalı. 9 Nisan 2012'de, akciğer kanseri sebep oldu da… Aynı Yaman'ı gibi...

Bu sadece Meral Okay’ın hikâyesi değil aynı zamanda. Yaman Okay'la onunkisi, kesinlikle bir ‘Aşk Hikâyesi’ idi...

*****

"Doğaldı" dedim ya olabildiğince. Doğaldı ama sıradan değildi hiçbir zaman. Farklı, kendine has ve özel haliyle örnekti bizlere. İçinden geldiği gibi davrandı hep. Ona, buna takılmadan iç sesini dinleyen; kendiyle barışık, huzur veren haliyle...

Sadeliği kadar gösterişliydi hep...

Hani derler ya kısaca: Muhteşemdi. Muhteşemdi ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ı yazdı. Öyle tanıdı çoğu…

Güçlüydü kırılganlığı. Narindi ama devdi. Dolu doluydu her hâli. Her zaman doğaldı. Hiçbir zaman burnu yüksekte değildi. “Nereden biliyorsun, gördün mü ki?” diyenlere: Gördüm; gönül gözümle, gözlerinden, asaletinden, duruşundan fark ettim...

İnsanı ezmeyen başarısı, yetisi, kabiliyeti etkiliyordu. Yumuşacık, hiç yükseltmediği ses tonunda vardı asaleti. Tınılarında...

Bir insanın adı anılınca hemen aklınıza; O'nun o içten gülümseyen gözleri, sevdiğine baktığında Aşk’la bakan gözleri geliyorsa gözünüzün ucuna; yazdıkları, yaptıkları, söyledikleri, güzel şeyler uyandırıyorsa içinizde. Kıpır kıpır ediyorsa yüreğinizi…

Aklınıza hep sıcacık şeyler düşüyorsa meselâ. Eğer size hayatın gerçekten boş, hırsların kötü, Aşk'ların, Sevgi'nin ve dostlukların önemli, samimiyetin her dem geçerli olduğunu hatırlatıyorsa o insan meselâ...

Bundan daha güzel bir miras ve gidiş olabilir mi acaba?

Eğer O'nu andığınızda, hatırladığınızda, çehrenizde güller açıyor, varsa gamzeleriniz çıkıyorsa; bolca iz bırakan, iyi yaşanmış bir hayattır O'nun yaşadığı...

Adı Bende Saklı’nın, Asmalı Konak’ın, Muhteşem Yüzyıl’ın ve daha birçok muhteşem eserin yazarı; İkinci Bahar'ın Kasap Melahat'ı, Yeditepe İstanbul'un Havva Ana'sı; tüm Türkiye'nin; bacısı, ablası, kardeşi, dostu, anası...

*****

20 Eylül 1959’da, bir Ankara sonbaharında, Ata’dan oldu da, Türkan’dan doğdu Meral. Katı çiftinin 2. çocuğuydu. Anıttepe Lisesi'ni bitirdi. Lise tahsilinin ardından 5 yıl devlet memurluğu yapan Meral Katı, bu süreçte Toprak Mahsulleri Ofisi'nin Dünya Bankası projelerinde ve TBMM'nin Atatürk'ün 100. yaşı kutlamaları çerçevesinde kurulan bir komisyonunda yer aldı…

İyi solcuydu. Her solcu gibi insana, özgürlüğe, emeğe, barışa ve vatanına sevdalıydı. 12 Eylül döneminde Türkiye İşçi Partisi üyesi ve işyeri temsilcisiydi…

Henüz 25 yaşında, yani 1984 yılında sinema ve tiyatro oyuncusu Yaman Okay'la evlendi…

Buraya bir paragraf açmak gerekiyor dostlar. Dedim ya: Onlarınki kesinlikle bir ‘Aşk Hikâyesi’ diye…

"Aşk, kendinden vazgeçme hâlidir. Kendi benliğini ezmeden, "BİZ" olabilme hâli... Bir gün gelir, bir an; kafana bir taş düşer, neye uğradığını şaşırırsın... Bunun Aşk olduğunu sonradan anlarsın... Aşk, bazen de bir kıyamama hâlidir..."

Böyle anlatır Meral Okay, Aşk'ı... Eşi, sevdiceği, yâreni, dostu, arkadaşı, Aşk'ı Yaman Okay'ı ile yaşadığını...

*****

Meral ve Yaman Okay...

Yaman'ını şöyle anlatır Meral Okay:

"Ben bir Ankaralı ve subay kızı olarak, derli toplu ve despot bir insandım. Yaman bir gün bana, benim taklidimi yaptı. Her şeyi net olarak alt alta sıralamamı; emir kipiyle konuşmamı; ‘Canımın içi’ derken bile bazen tonlamamdan, ‘Hadi canım!’ anlamı çıkan tavırlarımı...

Bu bir oyuncuyla birlikte olan birinin, hem avantajı hem de dezavantajıdır bana göre. Bunu ben ‘Yaman'ın Aynası’nda gördüm...

Ve irkildim, kendime geldim...

Karşındaki her hâlini sevdiğin insanı; her yanıyla doğru birisi olduğunu düşünür ve hissedersen, O insan senin için ‘dönüştürücü’ de olabiliyor...

“Tanrım bu adam ne zaman yorulacak” diye çok kereler söylemişimdir...

Ne kadar acelesi varmış. Her şeyi o kadar yoğun ve hızlı yaşadı ki! Hızlı yemek yerdi. Hızlı yürürdü. Hızlı içki içerdi...

Bir proje duyduğunda mesela hızına yetişemezdiniz. Hissettiyse, hemen yapmak isterdi. Ve tabi ki, en iyisini...

Bazen düşününce dehşete kapılıyorum. Demek ki ‘acelesi varmış’ diyorum. Kısacık bir ömre kaç kişilik hayat sığdırdı..."

*****

Çok büyük bir Aşk’tı onlarınki. Öyle böyle değil. Beraber yaşandı, illa ki beraber yazılacak. Biz yine de kısa süreliğine de olsa dönelim Meral Okay’ın yaşamına…

Meral Okay, İstanbul'a taşınarak Günaydın gazetesinde çalışmaya başladı. Dergicilik, yayıncılık, yapımcılık, Sezen Aksu ile sahne çalışmaları yaptı. Kalemi kuvvetliydi, şiirler, şarkı sözleri yazdı…

Tanınırlığı İkinci Bahar dizisiyle başladı. DİSK'in 40. yılı kutlamalarında sahne aldı ve yine DİSK'in öncülüğünde başlayan 10 Aralık Hareketi'nin Politika Geliştirme Kurulu üyesiydi. Petrol-İş Sendikası'nın "Sendikalı Ol" kampanya filminde rol aldı. Bir filmde yapımcılık denemesinde bulundu. 2 yıl kadar Beyazıt Öztürk ile beraber “Nasıl Yani?” adlı programı sundu…

Son olarak Muhteşem Yüzyıl dizisinin senaristliğini yapıyordu…

Aslında tüm mirasını Nesin Matematik Köyü'ne bağışlamıştır Meral Okay. Ancak mirasçılarının bu tezin hukuki bir dayanağı olmadığını iddia etmesi üzerine, mal varlığı mirasçılarına dağıtılmıştır. Meral Okay'ın bu sözlü vasiyeti arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiş ve "Meral Okay Matematik Köyü'nde Doğuyor" adlı bir yardım organizasyonuyla vakfa maddi destek sağlanmıştır…

*****

Dilerseniz yine o muhteşem Aşk hikâyesine dönelim. Meral ve Yaman Okay’a, o sevgi dolu yüreklerin iç geçirdiği yaşanmışlıklarına…

Onlar Türk Sineması'nın ‘Leyla ile Mecnun’uydu...

Hayatları da hep filmleri gibiydi. İçinde masalsı bir Aşk'ın, acının, hüznün ve erken ölümlerin olduğu bir film...

80'li yıllar Yaman Okay'ın en verimli çağlarıydı. Tiyatronun yerini, sinema filmleri ve diziler almaya başlamıştı...

Birçok farklı rollerin yanı sıra, Kemal Sunal filmlerinin de aranan oyuncusuydu artık...

Bu yoğun dönemde Ankara'dan tanıdığı Meral Katı ile tanışıklığı sonsuzluğa uzanan bir Aşk'a dönüştü. Meral Okay bu Aşk hikâyesinin başlangıcını şöyle anlatır:

"Yaman benim eski arkadaşımdı. O, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda oyuncuydu. Ben de Ankara'da yaşayan 'kültür sanat' âşığı bir lise öğrencisi...

70’li yıllarda Ankara'da herkes birbirini tanırdı. Ortak paydası 'kültür sanat' olan herkes, birbiriyle iletişim hâlindeydi. Yaman'la ortak arkadaşlarımız vardı. Bunların başında Rutkay Aziz gelir...

Henüz Aşk'a dönüşmeyen bir arkadaşlık vardı aramızda. O, "Sürü" filmi için İstanbul'a gitmişti. Ben de o yıllarda İstanbul'a taşındım...

Eski bir Ankaralı olarak bana sahip çıkmayla başladı tekrar görüşmemiz. O yılların böyle bir derdi vardı: Sahip çıkmak...

Şimdi dönüp bakıyorum da; diğer her şeyde olduğu gibi, bu özelliğimiz de çok güzelmiş...

Biz başımıza Aşk'ın taşının düştüğünü, bir mevsim sonra anladık...

Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman’ın eşyaları var. Küçük küçük poşetlerle sızmıştı…

Aşk bir sızma hâlidir:

Yaman o kadar temiz bir adamdı ki, O'na kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış…

Her şeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki; büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti…

Aşk kendinden vazgeçme hâlidir:

Kendi benliğini ezmeden “BİZ” olabilme hâlidir…

İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak Aşk becerebilir, sadece Aşk ile üstünden atlayabilirsiniz…

Biz birbirimize karşı çok saygılıydık. Eee bazen de sıkılırdık. Hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık. Önce kim gidecek diye. Böyle nefes molaları da verirdik. Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi…

Aşk bazen de bir kıyamama hâlidir:

Şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim: O, benden daha iyi bir insandı…

O kadar bebek, o kadar ADAM, o kadar temiz, O'nun kadar beklentisiz, O'nun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım...

Buradan bir öğretmen, öğrenci ilişkisi anlaşılmasın…

O; o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. O'nun yanında kirli kalamazdınız...

Böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca; bu görkemi taşımayan her şey, bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana…

Bu ateşle yanma hâli o kadar derinden, o kadar için için yanıyor ki; dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya, içi elvermiyor insanın...

Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü. Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir ADAM'ı, daha analar doğurmamıştır…

Biz birçok defa sabah uyanıp; birlikte gün doğumunu seyreder, 'Ne bileyim' çingene vapuruna binip, sabah erken Boğaz’ı turlardık...

Bugün eksik olan ne?

Bu topraklarda eksik olan şey şu: AŞK VE MUTLULUK KUTSANMAZ, AYRILIK VE ACI KUTSANMIŞTIR…

Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep. Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..."

*****

19 Şubat 1993’te Yaman’ını kaybetti Meral Okay. Hayatının anlamını…

"Yaman'ın kaybıyla birlikte, hayatın çok kısa ve hafif bir şey olduğunu fark ettim." diyerek başlar o ayrılık sonrası röportajına. Ve devam eder anlatmaya:

"Ölüme koşan birine eşlik edince pek çok şey öğreniyorsun. O gidecek, engel olamıyorsun, durduramıyorsun. Ne tıpla, ne Aşk'la, ne duayla... Bir anlaşma var sanki. Ve sen tanıksın...

İki ay sürdü bu tanıklık. Saniye saniye. An be an...

O gidişin süratine, onu yaşayan insanın paniğine, korkularına, acısına, öfkesine, hepsine tanıklık ediyorsun. Elin değiyor ölüme. Bunları yaşadıktan sonra da korku diye bir şey kalmıyor. Gereksiz ciddiyetler gülünç oluyor. Evet, durmaksızın çalışıyorsun. O boşluğu başka şeylerle doldurmaya, işini iyi yapmaya uğraşıyorsun ama genel geçer şeylere çok da prim vermiyorsun...

Bütün hayata bakışın değişiyor. Ve önceliklerin tabi ki...

Daha önce seni sinirlendiren, öfkelendiren veya coşkulara sevk eden şeylerin yerini başka şeyler alıyor. Daha az öfke duyuyorsun mesela hayata karşı. Küçük şeylere daha çok seviniyorsun..."

*****

Meral Okay bu, boş durur mu? Tanrı tarafından hediye, yüreğinden parmak uçlarına bir yol açılan Meral Okay; bu tarifsiz acıyla, hiç yazmadan durabilir mi dostlar? Yaman’ının ölümünden 2 ay sonra, Sezen Aksu’nun muhteşem yorumladığı “Masum Değiliz” adlı şiirini yazar:

“Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece.

Yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna!

Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık her şeye.

Anneni daha sık anımsıyorsan, hatta anlıyorsan…

Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış;

Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan,

İçindeki çocuğa sarıl!

Sana insanı anlatır…”

Evet, biz Sevgi’yi seven, insanı ve canı önemseyen, kendi gibi düşünmeyenlere saygılı, Aşk’a âşık, emeğe ve barışa inananlar, bir gün Sevgi’nin bu dünyadaki bozuk olan her şeyi onarabileceğini düşünenler değil; eller günahkâr be Meral Okay…

Bu nasıl sevda, bu nasıl özlem, bu nasıl Sevgi ve dile-yüreğe dökülen bekleyiş? Diller günahkâr, bir çağ yangını bu bütün dünya günahkâr!

Ne zaman böyle zor durumda kalsak, içimizdeki çocuğa sarılıyoruz hep. İnsanı, insanlığı anlatsın diye! İnsan için, insanlık için, Sevgi-dostluk ve paylaşım için…

Dediğin gibi: Aslında masum değiliz, hiçbirimiz! Ama deniyoruz güzellikleri…

*****

Aynı "En zoru da, bir ölüye âşık olmak." dediği gibi eşi, sevgilisi, Aşk'ı, dostu, yâreni, arkadaşından ayrı 19 yıl dayanabildi Yaman’sızlığına...

Akciğer kanseriydi ya bahanesi…

12 yıl önce bugün, 9 Nisan 2012'de birbirlerine kavuştular...

Ve sonsuza kadar sürecek bu yolculuklarında, Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yan yana yatıyorlar. Yine çiçek, yine güzeller...

Ruhunuz şâd olsun...

Bu dünyadaki Sevgi’ye ve Aşk’a ve Barış’a katkınıza, hep ve daima dik duruşunuza, bize kattıklarınıza, muhteşem üretimlerinize saygıyla…

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI